Merak edilen soru şudur: Başta Avrupa olmak üzere, bütün Batı Türkiye'den ne istemektedir? Türkiye Tanzimat'tan bu tarafa açıkça Batı sisteminin içinde yer almaya çalışmasına rağmen, Lozan'dan itibaren batının Ortadoğu siyasetinin bir parçası olmasına ve dahası Soğuk Savaş boyunca Batı sisteminin ileri karakolu olmayı itirazsız kabul etmiş sadık bir müttefik olduğunu göstermiş olmasına rağmen, neden Batı Türkiye'nin yanında durmakta tereddüt etmekte, zaman zaman açıkça ancak düşmandan beklenecek tavırlar almaktadır?
"Türkiye başından bu tarafa açıkça IŞİD'i terörist ilan edip ona karşı durmuşken, şimdilerde bu yapıya karşı her türlü mücadelede öncü bir rol üstlenip, İncirlik hava sahasını bu mücadelenin üstü yapma riskini almışken bile, bu terör örgütüyle fiziki hiçbir yakınlığı olmayan, mücadeleye uzaktan destek verdiklerini söyleyen birçok Batılı ülke, Türkiye'ye karşı kanlı bir saldırılar yapan, üstelik bunu bölgedeki İran ve Suriye istihbarat servisleriyle birlikte yürüten diğer terör örgütü PKK'ya karşı neden açıkça tavır almamaktadırlar?"
Batı kimden yana?
Bu soruların ilk akla gelen cevabı şunlar olabilir: Bir, Batı sistemi Suriye'den, dolayısıyla BAAS/ İran ittifakından rahatsız değildir, onların gizli servisleriyle işbirliği içinde çalışan PKK/PYD örgütlenmesine kendi bölge siyasetleri açısından sıcak bakıyor olabilir. İki, Batı artık Şia siyasetini yani 'İran İslam Devrimi modelinin' bölgesel açıdan yayılmasını kendisi için tehdit olarak görmek yerine, bir işbirliği imkânı olarak görüyor olabilir. Üç, Batı Türkiye ile olan uzun bir müttefiklik, sözüm ona stratejik ortaklık dönemi geçirmesine rağmen, bölgesel olarak güçlenmiş bir Türkiye istememektedir.
Bunlara başkaları da ilave edilebilir, fakat neyi eklersek ekleyelim şunu unutmamak lazımdır: Batı sistemi tek bir merkez tarafından kontrol ediliyor olsa da, ABD ve Avrupa arasında, Avrupa'nın kendi içinde sürekli değişen çelişkiler yaşanabilir ve yaşanmaktadır. Bu çelişkilerin açığa çıktığı zamanların, dünya sisteminin kriz anları, yani değişim dönemleri olduğunu unutmamak lazımdır. Bu bakımdan bugün Türkiye ve bu ülkeler arasında yaşanan sorunların önemli bir kısmının dünya sisteminin iç çelişkilerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Şimdi gelelim esas meseleye, 'dünya sistemi' hangi sorunları yaşarsa yaşasın, bunların sorumlusu bizim ülkemiz olmadığına göre, Batılı ülkelerin Türkiye karşıtı siyasetlerinin temelinde yatan nedir? Sanırım hepimiz bu sorunun cevabı üzerinde dürüstçe durup tartışmadan, bugün yaşanılanları doğru anlayamayız.
Neyin bedeli?
"Meseleyi şöyle de koyabiliriz; eğer Türkiye Davos'ta katillere 'one minute' çekmeseydi, eğer Türkiye Ortadoğu'da olup bitene, Orta Asya'ya ilgisiz kalsaydı, yaklaşık yüzyıl süren 'azgelişmiş ülke' statüsüne razı olup ekonomisini bir trilyon dolarlık bir ekonomi seviyesine doğru taşımasaydı, eğer Türkiye siyasetini, devletin iktidarını, darbeci askerlerden alıp kendi halkına vermeseydi, ordusunu soğuk savaş konseptiyle kurulan 'yabancı unsurların' kontrolünden çıkarıp milli iradeye devretmeseydi, vb. yapmasaydı bütün bunlar olur muydu dersiniz!"
O halde başlangıçta sorulan soruların cevabı muamma değildir. Türkiye birincisi, kendisine biçilen uluslararası işbölümündeki yeri, bir başka ifadeyle dünya sisteminin tayin ettiği, Batı’ya bağımlı konumunu terk ettiği için, içinde bulunduğu Batı sistemine karşı hangi sorumlulukları alırsa alsın kendisine kural dışına çıkmış bir ülke muamelesi yapılmaktadır. İkincisi, Türkiye'nin Ortadoğu’da bağımsız bir siyasal aktör olması, Batı açısından asla kabul edilir bir durum olarak görülmemektedir. Kısaca, her şeyin bir bedeli vardır ve Türkiye bağımsız davranmanın bedelini ödeyecek güçte bir ülkedir.