Tarih anlayışları toplumların sadece geçmişe bakışlarını değil bugünü anlamalarını ve gelecek vizyonlarını da belirler. Türkiye’nin resmi tarih tezinin bu açıdan oldukça problemli olduğu üzerinde çokça durulmuştur. Elbette ki her devletin kendisi, ülkesi, halkı hakkında bir tarih görüşü, tarihi yorumlayış tarzı bulunmaktadır fakat bu tarih anlayışının bazı olguları yok sayması, gerçekleşmemiş olanları varmış kabul ederek, tersyüz ederek eğitim sistemine temel teşkil etmesi, travmatik sorunlara yol açmaktadır. Bizdeki resmi tarih anlayışının cumhuriyetin başlangıç döneminde bu problemli yapısını muhafaza etmesi, çeşitli sebeplerle izah edilebilir ve anlaşılabilir bir durum olarak görülebilirdi, fakat yaklaşık yüz yıl sonra bu tutumun sürdürülmesi ciddi bir meseledir.
Resmi tarih anlayışındaki sadece çarpıklıkların değil, maddi bilgi hatalarına dayanan görüşlerden biri de Enver Paşa’yla ilgilidir.
Daha önce söz etiğim gibi yakın tarihimizin en büyük zaferlerinden biri olan Çanakkale’nin anlatımı bu konuda ilginç bir örnektir. Resmi tarihte, eğitim kurumlarının bütün basamaklarında bu savaşın Başkomutanı’nın Enver Paşa olduğu anlatılmaz. Çanakkale savaşından önce Doğu Cephesi’nde Ruslara karşı kaybedilen Sarıkamış’ın Komutanını ise bilmeyen yoktur. Hatta Çanakkale neredeyse bilmem kaç yüz kahraman yarbay ve albay arasından Mustafa Kemal’e mal edilmeye çalışılır. Oysa Mustafa Kemal Paşa’nın buna ihtiyacının olmadığını, Milli Mücadele’nin kahramanı ve elbette ki Başkomutanı olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.
Bundan 93 yıl önce 4 Ağustos günü Enver Paşa Pamir Dağları’nda Rus Kızıl Ordusunun saldırısına karşı çarpışırken şehit düşmüştür. Enver Paşa hakkında en kapsamlı eseri yazan bir ‘Suyu Arayan Adam’ olan Şevket Süreyya Bey’dir. Şevket Süreyya, Paşa’nın şehit olduğu günü şöyle anlatır: “Şimdi, 4 Ağustos tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür. Gerçi köyde bayram namazı, bir tarih yanlışlığı ile bir gün önce kılınmıştı ama Kurban Bayramı’nın ikinci günü de hazin, ümitsiz, fakat duygulu kutlamalara sahne olur. Enver Paşa maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır… İşte tam bu tören sırasındadır ki, doğuda, vadinin Dere-i Hakiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir.” Rus makineli tüfekleri ateş kusmaktadırlar ve Enver Paşa’nın atına atlamasıyla elinde kılıç olduğu halde Ruslara hücum etmesi adeta bir devrin kapanması demektir.
Enver Paşa’nın şehit olma sahnesi, onun şahsında bir olayın mahiyetini açıklar gibidir. İmparatorluğun son Başkomutanı elinde kılıcıyla Rus Ordusu’nun mitralyözü tarafından arkadaşlarıyla birlikte şehit edilmişlerdir.
Kanımca bu olay, Türklerin tarihteki en büyük imparatorluklarını neden kaybettiklerini gösteren bazı ipuçlarını ihtiva ettiği gibi, Türk coğrafyasının da bu tarihten sonra gelen ve yaklaşık 70 yıl süren Rus sömürgeciliğinin nedenlerini hakkında da bir şeyler söylemektedir.
İlk ipucu tarımsal imparatorlukların kendilerini değiştirip, sanayi çağına ayak uyduramadıkları sürece hangi kahramanlıkları gösterirlerse göstersinler, ayakta durmalarının zor olmasıyla ilgilidir. İkincisi ise, Enver Paşa’nın bütün gayretine rağmen Türk coğrafyasında Ruslar karşısında bir varlık gösterecek bir siyasi bilinç olmadığı için ‘basmacılık hareketlerinden’ ötesine geçip, bir ordunun kurulamayışıdır ki bunun temel sebebi de, segmenter toplumsal yapıda yatmaktadır.
Bugün Enver Paşa kahramanlığı ve efsanevi liderliğiyle, 1. Dünya Savaşı’nda 7 düvelle girdiği ve en zor zamanda baş başa mücadele verdiği efsanevi liderliğiyle, Türk Dünyası’nın kalbinde ve vicdanında yaşıyor.Kendisiyle ilgili son dönemde yazılan Nevzat Kösoğlu’nun “Şehit Enver Paşa” ve torunu Prof. Osman Mayatepek’le yapılan bir mülakat şeklinde ortaya çıkan “Dedem Enver Paşa” kitaplarını özelikle tavsiye ederim.