Bireylerin zorunlu ve istisnai hallerde, yani 'son çare' olarak, doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) gidebilmesine olanak veren 'bireysel başvuru', son dönemde hukuk sistemimize giren en önemli yenilik.
Bu 'son çare başvurusu'nun yöntemini düzenleyen, AYM'nin yeni yapı ve görevleri hakkındaki kanun tasarısı TBMM'ye sunuldu.
Tasarıda bireysel başvuru için öngörülen kurgu her şeyden önce, fazla iddialı. Avrupa (özellikle Almanya) örneklerinden esinlendiği söylense de, AYM hiçbir ülkede olmadığı kadar fazla bir güç ve yetki ile donatılmakta. Daha düne kadar yetkilerinden mustarip olunan, hatta birçok kararı nedeniyle 'tu kaka' edilen bir kurumun, 180 derecelik bir dönüşle bir anda gereğinden çok fazla yetkiyle donatılmak istenmesi de ayrı bir çelişki.
Tasarıdaki kurgu, 4 ana noktada sorunlu.
Bir: İdari işlemlere karşı idari yargı yoluna gidilmeksizin doğrudan AYM'ye gidilebilmesi.
İki: İhlalin tespiti ile yetinilmeyip, bu ihlalin nasıl ve ne yolla giderileceğine dair AYM'nin kanun koyucuya ve idareye emir ve talimat verebilmesi.
Üç: AYM'nin Yargıtay ve Danıştay denetiminden de geçerek 'kesin hüküm' haline gelmiş her tür yargı kararını iptal edebilmesi.
Dört: AYM'nin, başvuruyla ilgili bir kanunu resen iptal edebilmesi.
AVRUPA ÖRNEKLERİ
Anayasa Mahkemelerine bireysel başvuruya ilişkin Almanya, İspanya, Belçika, Fransa, İtalya, Portekiz ve ayrıca ABD örneklerini inceledim. Bireylerin doğrudan AYM'ye başvuru hakları Almanya, İspanya ve belli ölçüde Belçika dışında mevcut değil. Almanya, İspanya ve Belçika'da bireyler, temel hak ve özgürlüklerini ağır biçimde ihlal eden kanun, idari düzenlemeler, idari işlemler ve yargı kararları aleyhine, belli şartlarda, doğrudan AYM'ye gidebiliyorlar. Bu yola başvuruda Almanya ve Belçika'da AYM'nin kendi ön inceleme 'filtresinden' geçmek çok zor. Örneğin Almanya'da her yıl yapılan 6-7 bin civarındaki bu tür başvuruların en fazla yüzde üçü bu 'filtrelemeden' geçebiliyor. Yani başvuruların ciddiye alınıp incelenme oranı çok düşük. İspanya'da ise, 'Amparo' denilen bu sistemde filtreleme daha hafif.
Almanya, İspanya ve Belçika örnekleriyle bizim tasarıdaki bu 4 sorunlu nokta karşılaştırıldığında durum şu:
Bir: Bu ülkelerin hiçbirinde idari işlemler idari yargı yoluna gidilmeksizin doğrudan AYM'ye götürülemiyor. Yani 'yargısal' başvuru yolları tüketilmeden AYM yolu kapalı. Sadece 'idari' başvuru yollarını tüketmek yetmiyor. Bunun temel nedeni ise, AYM'ye doğrudan başvuru yolunun 'sübsidiarite' ilkesine tabi olması. Yani bu yol, olağan bir yol olmayıp, sadece normal yargı sisteminin çok istisnai bir 'emniyet subabı' veya 'telafisi' niteliğinde. Bu nedenle olağan yargısal başvuru yolları tüketilmeden bu yola gidilebilmesi işin mantığına uygun değil. Sadece Almanya'da çok istisnai ve 'hayati aciliyetteki' bazı hallerde yargısal başvuru yolu tüketilmeden başvuru kabul edilebiliyor.
Öte yandan, anayasamızın ilgili maddesi (m.148/3) bu yola başvuru için 'olağan kanun yollarını tüketme' şartı öngörmüş ve hukukta 'kanun yolu' kavramı, ilk derece yargı yerinin kararının bir üst yargısal mercide denetlenmesi anlamında kullanılır. O halde tasarıdaki, idari işlemleri idari yargıya götürmeden AYM'ye taşımayı mümkün kılan hükümler hem bizzat anayasamıza aykırı, hem de Avrupa örnekleriyle çelişiyor.
(Devamı haftaya cuma)