“Şüphesiz ki, Allah size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara sahip çıkmayı emreder.” (Nahl/90)
“Şüphesiz ki Allah adaletli davrananları sever.” (Maide/42)
“Allah size emaneti ehline vermeyi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmayı emreder.” (Nisa/58)
“Bir saat veya bir gün adaletle hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadetten hayırlıdır.” Hadisi Şerif.
“Cennetlikler üç gruptur. Bunlar; adil ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.” Hadisi Şerif.
“Aziz milletim, bir kez daha haykırıyoruz, davamızın özünde adalet vardır. Zalime duyduğumuz öfke de, mazluma duyduğumuz şefkat te adalete olan bağlılığımızdandır. (…) Ekonomide, devlet hizmetlerinde, çalışma hayatında, eğitimde, siyasette ve diğer tüm alanlarda adaletin tesisi siyasetimizin amacını oluşturmaya devam edecektir. Zira adalet bizim medeniyetimizin kurucu ilkesidir. Biz inanıyoruz ki, adalet güneşinin doğacağı ilk yer idarecinin kalbidir. Devletin, mülkün, sosyal barışın temeli adalettir.” (R. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı, 6 Mayıs 2018 AK Parti İstanbul İl Kongresi)
Genel anlamıyla ‘adalet’; her şeyi layık olduğu yere yerleştirmektir.
Taberi’ye göre adalet; ‘insaflılık’tır.
Mehmet Şah Fenari’ye göre adalet; ‘güvenlik’tir. Ahmedi’ye göre; alem ilm(akıl)ü amel(adalet)dir.
İhsan Fazlıoğlu’na göre ise adalet; ‘ön-görülebilirlik’tir.
“Adil bir yönetim, insanlara ancak ön-görülebilir bir hayat sunmakla mümkündür; öngörülebilir bir hayat ise tutarlı bir hukuk, bu hukukun güçlü bir icrasını talep eder. (…) ‘Din-ü devlet, mülk-ü millet’ deyişi bu bilincin tezahüründen başka bir şey değildir.” (İhsan Fazlıoğlu, Türk Felsefe-Bilim Tarihi’nin Seyir Defteri)
“Vahyin bile, Tanrı’nın emir ve nehiylerine muhatap kıldığı insanın ‘akil’ ve ‘baliğ’ olmasını şart koştuğunu göz önünde bulundurursak, maddi (fizyolojik-anatomik) ile manevi (zihni/akli) kemale ermemiş bir beşerin kişi/birey sayılmayacağı (çünkü sorumluluk sahibi değildir) rahatlıkla söylenebilir. Bu nedenledir ki, kadim siyasetname literatürümüzün ekserisi ‘akıl’, ‘bilgi’ ve ‘adalet’ kavramlarını merkeze alarak iş görür ve yeryüzünde siyaset etmeyi bu üç kavramın üzerine oturtur. Kısaca dendikte Varlık’ın muhatabı olan insan, aklı sayesinde ‘bilgi’ tahsil eder; var olanlar üzerinde bu bilgiye göre eyler ise ‘adalet’ ortaya çıkar. Öyle ise akıl, bilgi ve adalet bir açıdan ‘bir ve aynı’ şeydir. (…)
Görüldüğü üzre hem ilahi, hem beşeri siyasetin amacı insandır; çünkü ‘nizam-ı alem insandır’. Öyle ise insanı ‘rencide edecek’ hiçbir siyaset tanımı gereği kalıcı olamaz. Kalıcı siyaset insanı ‘tebcil’ eden siyasettir.” (İhsan Fazlıoğlu, Tarihte Kalıcı Olmanın Sırrı Nedir?)
Ve son olarak bizden de bir cümle:
Dikkat isterim, Fazlıoğlu’ndan yapılan ikinci alıntıda; “Varlık’ın muhatabı olan insan, aklı sayesinde bilgi tahsil eder, var olanlar üzerinde bu bilgiye göre eyler ise adalet ortaya çıkar” denmektedir.
Yani; adalet, bir söylem meselesi olmayıp bir ‘eyleme’ (yapma/icra/fiil) işidir.