Kılık kıyafeti, etnik aidiyet göstergeleri, yakasındaki rozeti ne olursa olsun karşımızdakine davranış biçimimiz medeniliğimizin göstergesi. Temel insani davranışları bunlardan herhangi biri dolayısıyla karşımızdakinden esirgiyor ya da sırf bunlardan birisi için hak etmediği bir önceliği tanıyorsak medenilik karnemiz zayıf.
Çeşitli vesilelerle son bir ay içinde İstanbul’un çeşitli hastanelerine gitmek gerekti. Söz konusu özel hastanelerden her birinin sınıfsal ya da cemaatsel bir aidiyeti vardı. Adımınızı attığınız anda bu aidiyet, ortamın atmosferi ve kurumsal kimliğiyle kendini belli ediyor. Kiminde oturmamış, yapmacık bir kurumsallık karşılıyor sizi. Kiminde gayet snob bir yönetim kendini belli ediyor hemen. Hastane gibi, insanların şefkate muhtaç olduğu bir yerde dahi sekreterinden asistanına herkeste insanı üşüten bir rekabet ve mücadele havası seziliyor. Temel hastane hizmetlerinin ötesindeki bu kurumsal kimlik, kuruma duyduğunuz güvenin, teslimiyetin bileşenlerini oluşturuyor.
Aslında bu göstergeler okuldan, alışveriş merkezine, bürokrasiden özel şirketlere her yerde kendini belli ediyor. İnsanların sırf hemşeri oldukları için birbirini taltif ettiği kemikleşmiş, cemaatçi bir toplumsal yapımız var. Ve ne yazık ki bu, partiler, taraflar üstü bir davranış biçimi. Etnik, dini, yöresel kimlikler her şeyin önüne geçiyor. Kolay yoldan kazanmak, köşe dönmek, iltimasla yükselmek için insanlar bazı geçer akçeler üretiyorlar kendi kendilerine. Oysa liyakatin ön planda olduğu bir yönetim anlayışı birçok sorunu da bertaraf ediyor. İşinde liyakatli insan zaten karşısındaki kim olursa olsun, sadece insan olması ve profesyonel muhatabı olması itibarıyla medeni davranışlar sergiliyor. Hem kendi kazanıyor, hem kurumunun saygınlığını yüceltiyor.
Eğitim ve profesyonelleşme arttıkça bu konudaki sorunlu tavırlar azalıyor gibi görünse de, genel toplumsal değerler içinde geleneksel ilişkilerin yoğun olduğu toplumlarda nepotizm ve buna bağlı değer atıfları kolay değişmiyor. Bir tarafı düzeltseniz de sorun başka bir yerden patlak veriyor. Batı bürokrasisi liyakate dayalı bir sistem içinde bu sorunları önemli ölçüde aşmış görünüyor. Fakat ne yazık ki bizim toplumumuzda nepotizm, meritokrasi karşısında hala yenik. Ve bu durum kurumların muhataplarına bakışını, davranışını da belirliyor. Aidiyet göstergeleri davranışları şekillendiren unsur haline geliyor. Hastanede hastaya, okulda öğrenciye, alışveriş merkezinde müşteriye karşı öznel kriterler üzerinden davranışlar geliştiriliyor. En büyük medeniyet göstergesi bu keyfilikleri aşmak, herkese önce insan olduğu için nezaketle muamelede bulunmak oysa. Bu kalitede bir toplumda ne ‘hamili kart yakınımdır’ notları, ne ucuz yalakalıklar, ne de keyfi kayırmalar geçerli oluyor. Ne de insanlar görüntüleri, kimlikleri üzerinden muameleye tabi tutuluyor. Sorunlar azalıyor, nitelik artıyor. Yeter ki, medenilik kriterlerini doğru koyalım.