Bir dava, bir fikir hareketi ve bir siyasal pratik olarak AK Parti, 12 yıldır Türkiye'de pek çok şeyi değiştirdi. Siyasetten, toplumsal hayata, ekonomiden yaşam kültürüne bu hareketin kendine has aksülamelleri oldu her alanda. Kuşkusuz tüm bu değişimin arkasında bir felsefe, bir dünya görüşü ve bir ben-idraki var. AK Parti'nin mimarî perspektifi de bu fikrî arka plandan besleniyor. Atatürk Orman Çiftliği'nde inşa edilen yeni Başbakanlık binasındaki Selçuklu mimari üslubu da, bu bakımdan irdelenmeye değer. Zira bu üslup aynı zamanda Yeni Türkiye'nin mimarideki tercihini göstermesi bakımından önemli.
Henüz tam olarak memleket sathına yayılmasa da bu tercih, AK Parti'nin mimaride benimsediği 'gelenekten geleceğe' prensibine dayanıyor. 30 Mart yerel seçim beyannamesinde yer aldığı şekliyle, Konya, Kayseri, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Aksaray, Karaman gibi illerde Selçuklu, İstanbul, Manisa, Bursa, Edirne, Amasya, Trabzon, Balıkesir gibi illerde Osmanlı mimari üslubu tercih ediliyor prensip olarak. Her ne kadar bu prensiple çelişen bir takım TOKİ uygulamaları olsa da, bu konuyu başka bir yazıya erteleyerek, burada özellikle Selçuklu vurgusunun arkeolojisini yapmak istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumsal olarak Osmanlı mirası üzerinde inşa edilmesi ve koparılan tüm kültürel bağlara rağmen tarihsel devamlılığı itibarıyla, mimarideki Osmanlı tercihinin bir çırpıda izah edilebilir gerekçeleri var kuşkusuz. Öte yandan mimaride yerel dinamiklerin izini sürmek ve devralınan mirasla uyumlu yeni şehirler inşa etmek kuskusuz aynı zamanda estetik bir zorunluluk. Fakat Selçuklu üslubunun dikkat çekici biçimde vurgusuna dair tarihsel derinleşme arzusunun ötesinde başka muhtemel gerekçeler olduğunu ifade edebiliriz. Her şeyden önce Selçuklu Devleti, Abbasi halifesinin koruyucusu sıfatı ile tarih sahnesine çıkan, sınırları kuzeyde Hazar Denizi, Kafkasya, Karadeniz, güneyde Umman Denizi'ne uzanan, doğuda Balkaş ve Issık gölüne, batıda Ege ve Akdeniz sahillerini kapsayan geniş toprak parçasına sahip bir Türk devleti idi. Bu bağlamda Selçuklu referansının çözüm süreci icinde 'devlet'in Türklük vasfının bekasına bir vurgu olarak okunması mümkündür. Özellikle 'tek devlet ve tek millet' vurgusundaki devletin kimliğini sağlamlaştıracak bir kültürel inşa olarak yorumlanabilir. AK Parti'nin ortaya koyduğu millet anlayışının ırk ve etnisite merkezli olmadığı göz önünde bulundurulduğunda ise, içine farklı etnik grupları alan Osmanlı millet tasarımı AK Parti'nin perspektifini bütünler. Böylece Selçuklu ve Osmanlı vurgusu birbirini tamamlar.
Mimari üslubu biçimlendiren temel hususun dünya görüşü olduğu göz önüne alındığında Selçuklu sanatında gördüğümüz geometrik figürlerin AK Parti'nin millet tasarımına da uygun olduğu fark edilir. Bilindiği gibi Selçuklu sanatına kimlik kazandıran geometrik figürler, 'kendi başına müstakil ama aynı zamanda bir bütünü oluşturan, tek tek figürlerin ana kompozisyon içine hapsedilmediği, büyük kompozisyonların kendini oluşturan motifleri yok etmediği' bir fikre dayanır. Bu üslup, Ak Parti'nin etnisite ve milliyet kavramlarına bakışına da denk düşer. Nitekim Sayın Erdoğan'ın tasavvuftan ilhamla 'vahdette kesret', yani birlikte çokluk diye ifade ettiği bir toplum tasarımının da ifadesidir. Yani Türk, Çerkes, Ermeni, Kürt ve diğer tüm etnik gruplar kendi çeşitliliğini koruyarak birlik içinde yaşayabilirler.
Kuşkusuz bu konu bir köşe yazısının sınırlarını aşacak vüsattedir. Fakat AK Parti'nin gündelik siyaseti aşacak biçimde aynı zamanda bir mimari, edebi kültür de inşa ettiği göz önüne alındığında bu yazı, bu konuların akademik olarak da incelenmesi gereğini hatırlatan küçük bir katkı olarak görülebilir.