Toplumların geçmişi nasıl hatırladığı bugünü ve yarını belirleyen önemli bir faktör. Geçmişte olanların etnik ya da mezhepsel bir grubun kolektif hafızasında yorumlanma şekli o grubun hem kendisiyle hem de diğer gruplarla gelecekteki ilişkisini belirliyor. Bu yüzden uzun süren çatışmaların çözümü ateşkes anlaşmalarından çok daha fazlasını gerektiriyor. Halepçe katliamının, Dersim’in, Srebrenitsa’nın, Yahudi soykırımının, Ermeni soykırımının bu gruplar için yarattığı travmayı, ortak acıların yarattığı kimlikleri, bu kimliklerin ürettiği ve gelecek nesillerin kaderini belirleyen politikaları bir düşünün.
Suriye’de olanlara bu çerçeveden bakalım. Artık mesele Esad rejiminin devrilmesinden çok daha büyük. Mesele herkes için ölüm kalım meselesi. Hem Alevilerin hem Sünnilerin ortak hafızalarında üçüncü yılına giren iç savaşta yapılan katliamlar var ve bu katliamların hatırası gelecek nesillere miras kalacak. Bir Alevi’nin ve Sünni’nin yeniden birbirine güvenmesi, korkusuzca yan yana yaşaması uzun yıllar alacak. Siyasi bir mesaj verme kaygısı olmayan konuştuğum pek çok Suriyeli, Alevilerin ve Sünnilerin yeniden aynı ülke çatısı altında yaşamalarının mümkün olmadığını, çok fazla acının biriktiğini, her iki tarafın da köprüleri yaktığını söylüyor.
ÜÇE BÖLÜNMÜŞ BİR SURİYE
Bu zihinsel ve duygusal ayrışmayı tarafların kontrol ettiği bölgeleri gösteren haritada da görmek mümkün. Ülke fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Şam’dan başlayıp Kuseyr, Homs, Hama ve Lazkiye’ye batı kıyısınca uzanan bir kemer rejimin kontrolü altındaki Alevi bölgesi. Ülkenin ortasında Fırat Nehri boyunca uzanan Halep, Raqqa ve Deir-ez Zor’u kapsayan bölge Sünni bölgesi ve muhaliflerin elinde. Ülkenin kuzeydoğu köşesi ise Kürtlerin kontrolü altında. Bu üç farklı bölgede sivil savaş başladığından bu yana farklı kurumsal yapılar, yasal sistemler geliştirilmiş. Muhaliflerin kontrolü altındaki bölgeler şeriat kanunlarınca yönetiliyor. Halep’te farklı İslamcı grupların kontrol ettiği şer’i mahkemeler var. Bu sistem İslamcı grupların silahlı birliklerince kontrol ediliyor ve korunuyor.
Rejimin kontrolü altındaki bölgelerde ise hâlâ Esad döneminin yasal uygulamaları hüküm sürüyor. Kürtler ise kendi yönettikleri bölgede kendi kurumlarını ve idari yapılarını oluşturmaya devam ediyor. Bu kopuş ekonomik alanda da kendini gösteriyor. Çatışmadan önce tamamen devlet tarafından kontrol edilen ekonomik faaliyetler şimdi yerel silahlı güçlerin elinde. Ticaret yapan, kaynakları ve üretimi kontrol eden eli silahlı yeni bir elit ortaya çıkmış durumda.
Tüm bunlar Suriye’de çatışma sona erse dahi yeniden merkezi bir devlet yapısına dönmenin güçlüğüne işaret ediyor. Aynı zamanda bu idari, ekonomik ve duygusal bölünmüşlük ve onun yarattığı yeni liderler, yeni çıkar grupları çatışmanın çözümünü de güçleştiriyor. David Fromkin Makedonya üzerine yazdığı bir makalede, etnik ve mezhepsel çatışmaların sonunda ortaya çıkan devletleri anlamak için o ülkenin kanlı tarihine bakmak gerektiğini fakat barışı ve demokrasiyi tesis edip birlikte yaşayabilmek için bu kanlı tarihi unutmanın şart olduğunu söylüyor. Fakat Suriye’de çatışma uzadıkça ortak hafızaya unutması güç yeni acılar, yeni katliamlar ekleniyor ve kim bilir daha kaç neslin geleceği ellerinden alınıyor.