1977 yılında Milli Eğitim Basımevi'nce yayınlanan "Lise III Edebiyat" isimli kitabın 292. Sayfasından bir paragraf:
"Nişantaşı, Moda, Etiler gibi semtlerde minare görülmez, ezan duyulmaz. Böyle olunca burada ikamet edenlerin Türk olma şuurunun gittikçe azaldığını yıllar sonra göreceğiz."
Evet kitapta aynen böyle yazıyor. Minare, ezan kısmına girmiyorum. Ben sadece şu "Burada oturanların Türk olma şuuru.." diye başlayan kısmına değineceğim.
Kitabın müellifi muhtemelen, yıllar sonra ulusalcılık diye bir akımın başlayacağını öngöremedi. Zira yaşıyorsa "yıllar sonra" buraların neredeyse "Türk ulusalcılığının" kalesi olduğunu en azından 12 Haziran 2011'de görmüştür!
Sözcüklerin geçmişi gelmişi
Şimdi size bir cümle kuracağım.. İşte bu cümlede yer alan boldlanmış sözcüklerin hepsi aynı kökten geliyor:
"Askerliğimi piyade er olarak yaptığımda koğuştaki bazı hempalar sehpaya papuçlarını dayamış vaziyette birbirlerine nasıl payanda olacaklarını konuşuyordu. Kendilerine asker payesi verilen bunlar eğitim saatlerinde ise paytak paytak yürüyerek askerlik görevinin ilelebet payidar kalamayacağını düşünüyordu ama disipline gitmekten dolayı da paçaları tutuşuyordu."
Açıklayayım: Ayak, Farsça'da pa veya pay demek.. Paytak, ayak askeri; piyade ise paytak'ın Türkçe'ye evrilmiş hali..
(Tekrarlıyorum paytak, "ayak askeri" demek.. Yani "asker ayağı" ile karıştırılmasın. Asker ayağı'nın etimolojisini bilmiyorum ama halk arasında vesayetin Türkçesi olarak biliniyor. Gerçi asker her zaman ayakla iş yapmaz, bazen direkt "el koyar"!.)
Sehpa'nın aslı ise "sepa". Bunu öğrendiğimde gayriihtiyari "Demek arada he yok ha.." dediğimi de hatırlıyorum. Evet "se" Farsça'da üç demek.. Yani "Üç ayak".. (Gerçi evimdeki sehpa dört ayaklıydı.. Bir İranlı arkadaşım geldiğinde sehpanın bir ayağını kırmıştı. Sehpa, "men özüme dönirem" diyerek işte o zaman sepa olmuştu!.)
Hempa, hani hemcins (aynı cins) sözcüğünde gördüğümüz üzere "aynı ayak" yani ayakdaş demek..
Papuç'un aslı "papuş". Ayak giysisi demek.."Beyler buna serpuş derler.." cümlesini hatırlayacaksınız.. O da malum, baş giysisi demek.. Payanda, ayakta duran; paye ise ayak yerine geçen demek..
Payidar sözcüğü ise ne yazık ki konuşma dilinde ilelebet payidar olamadı, sadece inkılap tarihi kitaplarında geçiyor. Ayakta kalan demek..
Paça, malum.. Kelle-paça'dan da tahmin etmişsinizdir. (Paça çorbası o kadar lezizdir ki yiyince kelleyi bilmem ama kesin "kafayı da yersiniz".)
Ha bir de paten, patika, patinaj, patik sözcükleri var ki hepsi bir şekilde "ayağı" çağrıştırıyor. Ama bunlar Yunanca.. Muhtemelen Farsça'dan Yunanca'ya geçmiş..
Evet bakın bu paftada (Buradaki pa'nın ayakla ilgisi yok!) hem piyade dedim, böylece askere selam gönderdim. Hem de serpuş, payidar kelimelerini kullanarak Atatürk'ü anmış oldum. Böylece "Bırak bu ayakları yobaz herif" diyecek olanların önünü keserek köşemin hakkını da vermiş oldum(!)
90'lı yıllar
90'lı yıllarda bir ilçenin itfaiye müdürlüğünün girişinde üç sözcüğün yazılı olduğu bir levha görmüştüm.
Yazıyı okuyunca böğrümde yangın çıkmış, söndürebilmek için kendimi denize atmıştım! Denizin suyu buz gibi olduğu için aynı akşam bu kez ateşim 38'e çıkmıştı!
Yazı şuydu: "MEMLEKET ALEVLER İÇİNDE.."
Sonra düşündüm: Bu uyarıdan maksat neydi ve bu uyarıyı "yaptıran" acaba kimdi?
Genelkurmay olamazdı; zira itfaiye müdürlüğü bildiğim kadarıyla "kollama ve koruma" görevi üstlenen bir kurum değildi.
Olsaydı hukuk fakültesinde hocalarımız Erdoğan Teziç ve Süheyl Batum bunu bize sınavda sorardı!
DSİ'ye nazire olsun diye de olamazdı; zira DSİ'nin "Memlekette sular durulmuyor" diye bir uyarı levhası koyduğunu zannetmiyorum.
Kaldı ki "Memleket alevler içinde" diyen çevreler aynı zamanda "Memlekette sular durulmuyor" cümlesini de paralel bir şekilde söylerdi!