Yunanistan, yıllardır Türk düşmanlığı üzerinden sürdürdüğü fasit politikasına devam edeyim derken kendisi başkalaşım geçirmeye başladı. Önce AB ülkelerini yardıma çağırdı, Fransa uçak gemisi yolladı ama geldikleri gibi gitmeleri de bir oldu. Ne Fransa'dan ne de diğer AB ülkelerinden beklediği desteği alamadı Yunanistan. Çünkü AB ülkelerinin Türkiye'yle başta mülteciler ve göçün önlenmesi olmak üzere güvenlik ve ekonomi konularında son derece hayati çıkarları var. Ayrıca Türkiye'nin batıyla yürüttüğü yapıcı politikalar sonuçta AB ülkelerinin Türkiye ile reel politikalar ekseninde buluşması için önemli bir zemin oluşturdu. En son Cumhurbaşkanı Erdoğan seviyesinde Fransa'yla gerçekleştirilen temaslar, AB içindeki Türkiye karşıtlığı bloğun Fransa yönünden zayıflamasıyla sonuçlandı. Benzer şekilde ABD'nin AB ile Türkiye'ye karşı müşterek hareket etme yönündeki politika yapıcılığı da AB cephesinde somut olarak çok da etkili olmuşa benzemiyor. Yunanistan'ın bütün çaba ve gayretlerine rağmen AB desteğiyle Türkiye'ye karşı arzu ettiği seviyede ve nitelikte etki oluşturamamasından sonra, ABD ile ikili rövaşataya girmek gibi politik açmaza yöneldiğini görüyoruz. Bu arada belirteyim rövaşata kelimesi havada ters parende atarken, tek ayakla topa vurma eylemi şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla Yunanistan'ın yeni politik perspektifinde pireyle devenin aynı çuvala girmesine, AB ne kadar seyirci kalabilir göreceğiz ancak sahilin batı yakasındaki komşu bizim için ABD'yle rövaşata yaparken kündeye de gelebileceğini hiç hesap etmemiş gibi görünüyor. Neden diye soracak olursak adı konulmasa da Yunanistan yavaş yavaş ve kapsamlı şekilde işgal ediliyor. Yunanistan'ın içinde bulunduğu ekonomik zayıflık ve siyasal çıkmazlar bu sessiz işgale karşı Yunan halkının oluşturabileceği herhangi bir direnişin ortaya çıkmasını büyük ölçüde önlüyor. Ekim 2019'da ABD-Yunanistan arasında imzalanan askeri iş birliği anlaşmasının bir sonucu olarak bugün itibariyle Dedeğaç, Kavala, Selanik, Larisa, Stefanovic olmak üzere Yunanistan ana karasında beş ABD üssü bulunuyor. Ayrıca güneyden-doğuya devamla Girit adasındaki Suda üssü ve GKRY'deki Baf üsleri de ABD'ye tahsis edilmiş durumda. Şimdilerde ABD, 2019 yılındaki anlaşmanın güncellenmesini ve Yunanistan'daki üslerinin sayısını 20'ye çıkarmak istiyor. En son ABD tarafından Yunanistan'a hibe şeklinde verilen silah ve malzemelerin içinde Apaçi saldırı helikopterleri, çok namlulu roketatar sistemleri gibi taarruza yönelik silah sistemlerinin olduğunu da belirtmek isterim. Türkiye ve NATO bahanesiyle bu sessiz ve örtük işgalin genişleme eğiliminde olan kimi Yunanlıların bazı şehirlerde eylemler yaptıklarına şahit oluyoruz ancak bu zayıf gösterilerin ABD işgalini önlemede çok etkili olduğu söylenemez.
Yunanistan'ın ABD ile yapmaya çalıştığı ateş dansı yeni bir aşamaya girmiş durumda. Özellikle İsrail'in bu süreçte aksiyom almak istediği gözlemleniyor. ABD etkisiyle İsrail'in kiralık olarak verdiği eski teknoloji İHA'ları Yunanistan'ın İskiri adasına konuşlandırarak Türkiye'yi gözetlemek istemesi yeni bir gerginlik kaynağı oluşturabilir. Zira Türkiye'yi sadece Yunanistan mı gözetlemek/dinlemek/izlemek istiyor, yoksa İskiri adasındaki İHA'lardan elde edilecek veriler Yunanistan'dan önce İsrail'e mi gidecek sorularının cevabı henüz netleşmiş değil. Ayrıca NATO üyesi olmayan Suudi Arabistan'a ait F-15 tipi savaş uçaklarıyla Yunanistan'ın Ege denizinde iki hafta süreli ortak tatbikat yapmak istemesi de önemli bir gelişme. Çünkü bütün bunları birlikte değerlendirdiğimizde iki önemli sonuca ulaşmak mümkün. Birincisi NATO veya Rusya bahane asıl hedef Türkiye. Ege ve Doğu Akdeniz ile devamında doğuya doğru Suriye ve Irak'ta Türkiye'nin kuşatılmasının amaçlandığını herkesin bilmesi lazım. Biden dönemi Türkiye politikasının hedefi budur. Zaten küresel güçler politik hedeflerini değil sadece yöntemlerini değiştirirler. Buradan hareketle ikinci önemli husus da ABD bu kuşatmayı tek başına değil, Yunanistan, GKRY, Suudi Arabistan, BAE, PYD/PKK gibi bölgesel devletler ile devlet altı yerel aktörlerle birlikte gerçekleştirmek istiyor. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki şayet bu klasik emperyalist kodlara dayalı BIDEN politikası başarısız olur ve süreç tersine dönerse başta Yunanistan olmak üzere bölgesel ve yerel aktörlere neler olabileceği konusunda herkesin hesabını iyi yapması lazım.
Bu konuyla ilgili olarak belirtmek istediğim önemli bir nokta daha var. Bakınız yakın tarihimiz boyunca Türkiye ABD ilişkilerinin, Türkiye'nin zayıf olduğu dönemlerde iyileştiği, Türkiye'nin güçlü olduğu dönemlerde genellikle kötüleştiği görülmektedir. ABD'nin yeni başkanı J.Biden'ın neredeyse son 50 yıldır Türkiye aleyhine hazırlanan bütün tasarıları ya hazırlayan ya da bu tasarılarda imzası olan bir politikacı olduğunu unutmayalım. Yani ABD'nin yeni yönetiminin Türkiye politikası yeni değil oldukça eskidir. Ama yeni olan şeyler var bunları da bilmek lazım. Öncelikle Türkiye özellikle savunma ve ekonomi olmak üzere milli gücünü son yirmi yılda yaklaşık 5 kat arttırdı. Başta terör olmak üzere kendine tehdit olan unsurları büyük oranda yok etti ve yakın sınır civarına kendi kontrolünde bir güvenlik kuşağı oluşturarak yakın güvenliğini derinlikte büyük ölçüde sağlamayı başardı. Kısacası Türkiye bütün engelleme ve düşmanca hareketlere rağmen bölgede demokrasi kültürüne sahip, muktedir iktidarıyla en güçlü ülke konumuna ulaştı. Duygusal olarak söylemiyorum Yunanistan'ın ABD ile yapmaya çalıştığı ateş dansı sadece Yunanistan'ı yakar, komşuya buradan dostça uyarı. Sonra demedi demesinler.