Bu hafta hem para politikasında ilginç değişim vardı, hem bütçe verileri ümit verici büyüklükte geldi, hem de ülkemizde büyük bir doğrudan yatırım gerçekleşeceği açıklandı. Birkaç gündür para politikasının yeni yaklaşımını özetleyerek analiz etmekteydik. Ancak şimdi 350 milyon dolarlık önemli bir 'greenfield', yani sıfırdan 'doğrudan yabancı sermaye yatırımı' gerçekleşmesini gündeme getireceğiz. Sonra da bütçe verilerine bakacağız.
Dünyanın ilk dört büyük demir çelik üreticisinden biri olan ve aynı zamanda G. Kore'nin beşinci büyük şirketi POSCO, 37 milyar dolarlık varlık, 22 ülkede 36 üretim tesisi sahibi ve toplam 17.600 çalışanı olan dev bir şirket. POSCO ülkemize ilk 2008 yılında gelmiş ve sonunda Bursa Nilüfer'de 2010 yılının Ekim ayında açtığı işletmede 30 milyon dolarlık bir yassı çelik mamul yatırımı gerçekleştirmiş, altmış kişilik yeni istihdam yaratmıştı. POSCO Hindistan, Brezilya, ABD, Meksika, Kanada, Japonya ve Güney Afrika'da da paslanmaz çelik üretim tesisleri yatırımına sahip bir şirket.
POSCO şimdi ülkemizdeki yatırımlarına 350 milyon dolar, istihdam sayısına da 1000 kişi ilave yapmak için karar almış bulunuyor. Başbakanlık Yatırım Ajansı Başkanı Hüseyin Aslan tarafından yapılan açıklamada POSCO'nun yatırımının ülkemizin tüm paslanmaz çelik talebinin önemli bir bölümünü karşılayacak büyüklükte olacağı vurgulanıyor. POSCO yatırım kararını Seul'de G-20 toplantılarında Başbakan Erdoğan ile görüştükten sonra almış ve 2011 yılının başında tesisi Kocaeli'de inşaya başlayacak. Tesis 200.000 mt 'stainless steel cold milling' üretimi kapasitesine sahip olacak. Bu tesisin Türkiye'den Doğu Avrupa, Ortadoğu ve CIS ülkelerine ihracat yapması da planlanıyor. 'Caridengekolik' erbabına bildirilir.
Kamu maliyesine dönersek geçen yıl sonundan itibaren başlayan toparlanma kasım ayında da devam etmiş. Geçen yıl, yani 2009 Ekim ayında 55.2 milyar TL'ye ulaşan 12 aylık birikimli bütçe açığı, GSYH oranı olarak yüzde 6'ya ulaşmıştı. Kasım ayında toparlanma, yani bütçe açığındaki azalma devam etti ve on iki aylık birikimli toplam 29.3 milyar TL'ye düştü. Bu da tahmini olarak GSYH'nın yüzde 2.7'sine karşılık geliyor. Bu gerçekleşmeyi de Hürriyet gazetesindeki sütununda 2010 bütçesi ilan edildiği zaman 'Cumhuriyet tarihinin en büyük bütçe açığı!' diyerek ekonomi tarihine geçen Sayın Profesör Şükrü Kızılot'a ithaf ediyoruz. Yani krizin ardından son on iki aylık sürede bütçe açığı GSYH oranı olarak yarı yarıya azalmış durumda. Avrupa'nın Yunanistan, İrlanda, İspanya gibi kamu maliyesi problemi yaşayan ekonomilerini göz önünde bulundurduğumuzda bütçe açığındaki bu azalmanın Türkiye'nin ekonomik görünümünü çok olumlu etkileyeceğini söyleyebiliriz.
Bütçe açığındaki azalmayı analiz ederken ekonomideki hızlı toparlanmanın etkisine değinmemiz gerekiyor. Ekonomideki hızlı büyüme temposu hem vergi gelirlerini artırarak açığın nominal seviyesini düşürüyor, hem de GSYH'daki artışla birlikte oransal olarak bütçe açığını düşürüyor. Ancak aynı zamanda, harcamalar tarafında da 2007-2009 dönemine kıyasla daha istikrarlı bir disiplinden bahsetmek mümkün. Enflasyon etkilerini ayıkladığımızda, 2010'un ilk on bir aylık döneminde bütçe harcamaları bir yıl öncesine göre reel bazda yüzde 2 oranında azalmış. Bütçe gelirlerinde ise yüzde 11 civarında reel artış var.
Toplam harcamalardaki en büyük olumlu etki faiz giderlerindeki düşüşten kaynaklanıyor. 2009'un ilk on bir ayında toplam 52.2 milyar TL faiz ödemesi yapılırken bu toplam bu yıl 46.5 milyar TL'de kalmış. Yani faiz giderleri nominal olarak azalmakta. Ancak faiz dışı denge rakamında da geçen yılın ocak-kasım döneminde 5.8 milyar TL olan toplam bu yılın aynı döneminde 23 milyar TL'ye yükselmiş. Yani bütçenin faiz dışı kalemlerinde de istikrarlı bir düzelme söz konusu.
Aşağıdaki grafik Merkezi Yönetim Bütçesi'ne ilişkin son yedi yıllık gelişmeleri GSYH oranı olarak özetliyor. Grafikte de görüldüğü üzere, uzun dönemde faiz harcamalarındaki düşüşle birlikte son bir yıllık dönemde hem faiz giderlerinde, hem sosyal güvenlik açığında görülen azalma bütçe açığındaki düşüşe katkı sağlıyor. Faiz giderlerindeki düşüşü de Hazine'nin borçlanma faizindeki uzun dönemli düşüş trendinin bir sonucu olarak görebiliriz.