Ülke olarak çok zor günler yaşıyoruz. Konuşarak çözebileceğimiz sorunları silahla çözmeye çalışıyoruz. Önce birbirimizi öldürüp sonra mı konuşacağız? Dökülen kanların ardından birlikte yaşamayı sürdürecek miyiz? Elbette sürdüreceğiz. Sürdüreceksek, bir arada yaşamayı olanaklı kılacak en önemli kavramlarımızdan olan muhabbeti anlamalıyız. Bu toprakların kökleri muhabbet tohumlarından güç alır. Ölümlerin ardından muhabbetten söz etmemi bir saygısızlık olarak anlamayın. Birbirimizi anlamaya mahkumuz. Bundan kaçış yok. Bu topraklarda herkes gönül rahatlığıyla kendini gerçekleştirerek yaşayacak. Bunu er geç, çok acılar çekerek de olsa öğreneceğiz. Birbirimize öğretecek, birbirimizi karşılıklı eğitecek, muhabbetle yürütülen bir eğitişim sürecini yaşayacağız. Ortak düşmanımız bizi muhabbetten alıkoyan cani ruhlardır. Ölen masum gençlerimizin ölümü önünde saygıyla susuyor, insanımızı muhabbete çağırıyorum.
***
Bir insan olarak şu sınırlı ömrümde beni muhabbet ortamı kadar duygulandıran bir şey yok.
Muhabbet tek başına bir insanın da kendi kendisiyle gerçekleştirebileceği bir başarıdır. İki kişiyle de, ikiden fazla canla da gerçekleştirilebilir. Dinleme saygısının, anlama, anlaşma (anlaşmama da olabilir!) isteğinin, beklentisinin, umudunun yönlendirdiği bir iletişim, bir irtibat biçimidir. Bir topluluk ruhu, bir ortaklık duygusuyla yürütülür. Benim gözümde muhabbete giren canlar, muhabbet erbabı, kendilerin kayıtsız şartsız otoritelere, yöneticilere, yönetenlere, buyuruculara teslim etmiş kişiler değildir. Muhabbet çevresi, bir bilgi, bir duygu ve bilinç durumuyla, belli bir tavırla gerçekleştirilebilir. Muhabbet ortamı bir öğrenme, karşılıklı öğrenme ortamıdır. Öğrenme, bir arama, araştırma serüvenidir. Orada eğiten, eğitilenden öğrenir. Karşılıklılık ilkesi egemendir. Orada, her öğretmen bir öğrenci, her öğrenci bir öğretmendir. Eğitici, eğitirken eğitilir. Bu eyleme eğitişim, karşılıklı eğitim diyorum. Eğitim yalnızca bilgiyle yürütülemez. Bilgi eğitimi, ayrıca duygu eğitimiyle iç içedir. Kafa ve yüreğin iç içeliğini görmek gerekir, insan, muhabbet çevresi ve ortamında bir candır. Her şeyden önce bedeni olan bir varlıktır. Bu beden, taşıdığı duygusallıkla kültürüyle birleşir. İşte can, beden, duygusallık ve kültürün birleştiği bir kavramdır.
Eğitimin bir eğitişim olduğunun, eğitişiminse bir muhabbet içinde olanaklı olduğunun unutulması, eğitim kavramının sığlığına yol açar. Dünya kültürü içinde yerimizi alacaksak, bize özgü olan kültürü, yaşama, duyma, bilgi edinme biçimini keşfedebilmemiz, oluşturabilmemiz gerekir. İşte muhabbet olarak eğitişim, bizim eğitim yoluyla kendi varlığımızı arama ve bulma yolunda atılmış bir adımdır.
Bizim kültürümüz için önerdiğim eğitişim süreci muhabbet ortamı içinde sürecektir. Elbette eğitişim eğitimin tek yolu değildir.
Eğitişime yön verecek muhabbet ortamındaki canlar, eğitime hazır ya da hazır hale getirilmiş; merakı, ilgisi, sorunu olan, yeniyi arayan, hali hazır bilgisiyle zoru olan, heyecanlı, giderek tutkulu, eleştiren, eleştirilere duyarlı, cesur, yaratma isteği olan, mizah duygusuna sahip ama kendine, muhabbet ortamındakilere saygısını yitirmeyen, değerler yaşayabilen, değer duygusuna sahip, ülküleri, telos'u olan, belli bir aşamadan sonra kendi kendini eğitebilecek insanlardan oluşuyor. Unutmayalım: Muhabbet ortamı kolay, gevşek, yılışık bir ortam değildir. Öğrenme, öğretme çilesini sevgiyle sürdüren canların ortamıdır. Pir Sultan Abdal 'Muhabbet şirindir, vermiyor aman' diyor. Eğitişimin gerçekleştiği ortam, aman vermez; geliştirici çatışmaların, kaçınılmaz olarak yapılan yanlışların, aramaların, kendini aşmak için geliştirilen atılımların, çekilen çilelerin bir gül gibi bitiverdiği bahçedir. Güzeldir ve zordur. Acılıdır. Anlamını kavrayabilenlere açık bir 'lezzeti' vardır.
Can, öğrenen ve öğreten olarak, hem öğretmen aynı zamanda hem de öğrenen olarak, süzen, seçen, bilgisini kendileştiren, içselleştiren, kısaca, gönlüne katabilen, gönülleyendir.
Eğitişim ortamı bizim kültürümüzdeki anlamıyla meydandır. O ortamda yalnızca kitap okunmaz, meydan da okunur. Meydanı kimse boş bulamaz. Meydana getirmelerin alanıdır çünkü.
Eğitişimle aktarılan kültür süzgecinden geçer. Oradaki canlar kendilerini belli bir düşünsel, bilgisel, sanatsal, inançsal coğrafyaya ve tarihe ait hissederler. Birbirleriyle gönülleştikleri dilleri ve değerleri vardır. Bu ortaklığın, muhabbet ortamının oluşturduğu bütünlüğün, birlikteliğin yapısı içinde fark ettikleri farklılıkları vardır. Her biri boyun eğen üyeler değil, birey olabilen, kişi olabilen varlıklardır. Candırlar. Heyecandırlar.
Eğitişim, öncelikle bedenin, duyguların, düşüncelerin, bilginin, kısaca, bilime, sanata, inançlara, ahlaka karşı takınılan tutumların eğitimidir. Orada bilim, sanat, inanç düzeni, ahlak birbiriyle hemhal olmuştur.
Eğitişim aman vermeyen şirinliktedir. Kendimizi birey olarak, toplum ve kültür olarak yaratabilmenin temel koşuludur. Bir gün bu muhabbeti yüreklerinde duyabilen insanlarımızın oluşturacağı bir olanaktır. Umutluyum. Başka çarem de yok.