Türk siyasi hayatında milliyetçilik düşüncesinin her zaman ağırlıklı bir yeri olmuştur, bu düşüncenin muhtelif partilerde, belli düzeylerde temsil edildiği bilinmekle birlikte, sistematik bir siyasi görüş ekseninde bir partide temsilinin MHP’nin kurucu lideri ‘Başbuğ Türkeş’ sayesinde bu partide cisimleştiğini söylemek gerekir. Rahmetli Başbuğ’un karizmatik kişiliği yanı sıra ‘doktrinci düşünce’ sahibi bir siyasetçi olması, onu Türk sağında ayrı bir konuma taşımıştır.
Özellikle 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren sosyalizan siyasal hareketler karşısında, geleneksel sağ partiler gibi tarihe, inanca, kültüre, muhafazakâr değerlere referans vermesine rağmen, onlardan farklı olarak bir dünya görüşü ile gelecek projesini bütünleştiren sistematik bir siyasi programı, ortaya koyan Türkeş Bey’in partisinin siyaset tarihimizde ayrı bir yeri olmuştur. 1980 askeri darbesine kadar MHP’nin siyaset çizgisinin ağırlıklı olarak gençler üzerinde etkili olmasında, bir çeşit ‘sola alternatif siyasi fikir hareketi’ niteliğinin payı önemlidir.
Milliyetçilik ve siyaset
Elbette dönemin sağ-sol kutuplaşmasının, siyasi tartışmaların ötesine taşarak, şiddet olaylarına dönüşmesi MHP’yi oldukça etkilemiş, soğuk savaşın iki kutuplu dünyasının Türkiye üzerindeki yansımaları bu partiyi sınırlandırmıştır. Dünya çapında ‘devrimci şiddet teori ve pratiğine’ sahip olan muhtelif sol örgütler karşısında, el yordamıyla tutunmaya çalışan MHP’li gençlerin 80 öncesi yaşadığı dram, bir anlamda uluslararası siyasal şiddet strateji ve taktikleri tecrübesine sahip olan, bunları uygulayan sol örgütler karşısında kaçınılmaz bir durumdu.
Kısaca Türkeş’in partisi soğuk savaşın rüzgârlarında paralize olmuştur. “Bu durum, Türkiye’nin demokratikleşmesini engelleyerek onu kontrol altında tutmak isteyenlerin, bir askeri darbe hazırlığında olanların ‘sol-sağ çatışmasını önleyerek düzeni sağlama’ iddiaları için kullanım değeri oluşturmuştur.”
A.Türkeş Bey sonrası MHP’nin önünde birkaç soru bulunmaktaydı: Bunlardan biri, karizmatik bir liderden sonra partiyi, içeride ve dışarıda başta Kürt meselesi olmak üzere, muhtelif konularda operasyonel bir araç haline getirmek isteyenlere rağmen, milliyetçilik çizgisinde meşru bir siyaset yapacak bir lider ve kadro ortaya çıkacak mıdır? İkincisi soru, soğuk savaş öncesi dünya yıkıldığına, bir komünizm tehlikesinden bahsedilemeyeceğine göre, anti-komünizme dayanan bir partinin yeni durumda siyaset üretmesi nasıl mümkün olacaktır?
MHP’nin sorunu CHP’lileşmek mi?
“Bu durumda MHP ya eski anti-komünist tutum yerine, sadece etnik ayrılıkçılığa karşı durmakla yetinecek ya da milliyetçiliği küresel süreçte yeni dönemin sorunlarının aşılması siyaseti haline getirecektir.” MHP, rahmetli Türkeş’ten sonraki dönemde bu sorulara yeterli cevap üretmede sorunlar yaşamıştır. Bununla beraber, Türkeş sonrası ‘partiyi operasyonel araç’ haline getirmek isteyenler de bunda başarılı olamamışlardır.
İki binli yılların başından bu yana MHP’nin yaşadığı en önemli sorun; bir siyasi fikir hareketine, milliyetçilik ideolojisine dayanarak kurulan partinin ‘yeni siyaset yaratmaktan’ uzaklaşmasıdır. Parti çevresinin giderek ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunlara, milliyetçi düşüncenin kendi geleneği içinde ürettiği yeni fikirlerle cevap verme arayışına kapanması, ciddi bir fikri belirsizliğe yol açmıştır. Bu durum ‘ulusalcılık veya Kemalizm’ gibi akımların MHP üzerinde etkili olmasına neden olmuştur. Milliyetçilik düşüncesi siyasete, bütünsel tarih anlayışı, devlet-toplum-birey ilişkileri, demokrasi-vatandaşlık hukuku, sivil toplum gibi temel parametreler ekseninden bakmasına
rağmen, buradan uzaklaşıp ‘devlet merkezli’ bir siyasete, ulusalcılığa açık hale gelmesi ciddi bir sorundur. “Bu bağlamda bugün CHP’nin önündeki tehlike, bu partinin HDP’lileşmesi ise, MHP’nin önündeki tehlike de partinin CHP’lileşmesidir.”