Meclis Anayasa Komisyonu daha üçüncü toplantıda CHP’nin ileri sürdüğü şartlar yüzünden dağıldı. CHP aslında yeni anayasa istiyor görünerek, çok eski bir öneriyi ileri sürmektedir; ‘devlet değişmesin’ bunun anlamı açıktır: Devlet değişmesin ve bu haliyle biz yönetelim. Bu anlayış aslında ülkedeki kapalı yapıların cuntacılık ve darbecilik zihniyetinin ürettiği bir düşünce biçimini yansıtmaktadır ki, orada mesele ‘devletin ele geçirilecek bir nesne’ olarak görülmesidir.
Eğer bir siyasi parti, topluluk veya siyasi grup, her şeyin bu kadar akışkan olduğu bir dünyada, üstelik üzerinde bulunduğu siyasal zeminin, sorunlu geçmişin anti-demokratik yapısının tortularını taşımasına rağmen bunların değişmesine itiraz ederek siyaset yapmadan siyasal alanı meşgul ediyorsa, siyaset biliminde bunu açıklayacak bir kavram bulmak zordur.
“Bunun için önerim ‘nekro political’ durum veya tavır olabilir. Bunu ‘siyaset üretmeden siyasal zemini işgal etmek’ diye açıklamak mümkündür. ‘Ne anayasa değişsin ne sistem, bırakın her şey yerinde kalsın’ demenin nasıl bir arabesk tavır olduğunu ayrıca açıklamayacağım.”
Dünya değişsin CHP değişmesin
O zaman neden uğraşıyoruz? Bunların mantığı geriye doğru yaşamayı mümkün görmektedir. Bu tersine tarih anlayışına göre; Türkiye’nin anayasası değişecekse, mesela 12 Eylül Cuntası’nın yaptığı anayasayı değiştirmek gerekiyorsa bunu ancak daha önceki bir darbenin yani ‘darbelerin en devrimcisi 27 Mayıs Anayasası’ ile değiştirmek gerekmez mi? Üstelik bu ülkede yıllarca üniversitelerin hukuk fakültelerinde ‘Anayasa Hukuku’ dersi anlatmış anlı şanlı hocaların, 27 Mayıs’ta yapılan ‘Anayasanın anlamı’nın devrimci olduğunu anlata anlata bitiremediği gerçeği ortada duruyorken!
Ayrıca sadece devrimci de değil, ülkenin aydın-bürokrat-asker kadrolarından oluşan anti-demokrat egemen zümre için de söz konusu metin çok ilerici bir anayasa metnidir. “Türkiye’nin egemen siyasal elitlerinin anayasa perspektifi 27 Mayıs'la beraber şekillenmiştir. Devlet iktidarını ‘siyasete’ bırakmayan, siyasal elitlerde toplayan, bunu yaparken de sivil topluma, bireye ve sivil olan her şeye karşı tavır alan bu anlayışın dayanağı 27 Mayıs anayasasıdır.”
Yıllar boyunca Türk eğitim sistemi, resmi aydınlar korosu ‘27 Mayıs Anayasası’nın toplumun ilerisinde olduğunu’ söyleyerek, aslında ‘jakobenizmi bir davranış biçimi’ olarak yaygınlaştırmaya çalıştı. Toplumsal değişimin gücü bu geri projeyi tarihin çöp sepetine atmasına rağmen, eğitim ve kitle iletişimde resmi ideolojik söylem üzerinden, egemen zümrenin zihin dünyasında sürekli olarak yaşamaya devam ettiğinden tahripkârlığını da sürdürebildi, fakat bunun ilanihaye devam etmesini beklemek ancak bir hamakat olabilir.
Eksik parlamentarizm
Tarihsel olarak yolun sonu görünmüştür. Toplumsal değişme dinamiği eski siyasal yapının bütün kurumlarını sadece geçersiz, etkisiz bırakmamış aynı zamanda anlamsız hale getirmiş bulunmaktadır. “Bunun en açık neticesi; anti demokratik yapının deformasyon sonuçlarından biri olan parlamentarizmin Meclis’e ve milli iradeye rağmen bir konuma gelmesi, diğeri ise bu eski yapıyı ve kurumlarını yaşatmak, ayakta tutmak isteyen siyaset anlayışının siyaset üretme kabiliyetini tüketmesidir.”
Siyaset sahnesinde yer almalarına rağmen, siyaset üretememek, siyasal sistemin demokratikleşmesi konusunda daha ileri hamleleri engellemek tam da bu anlama gelmektedir.
Başkanlık tartışmasının önünü kesmeye çalışmak, Türkiye parlamentarizminin antidemokratik kurumsal yapılarla eklemleşmiş halini görmemek, demokrasiye doğru bir yapısal ilerleme kaydedilmesinin önüne geçmek olacaktır. Bu nedenle ısrarla vurguladığım gibi, Türkiye’nin parlamenter sistemi demokratik bir hükümet biçimi olarak teorideki şekliyle tartışması yanlıştır.