Dünya üzerinde her dönemin güncel meselesi bir şekilde "nüfus ve kaynaklar" olagelmiştir. Gıdanın, üretimin ve insan nüfusunun birbirine oranı hep endişe merkezinde yerini almıştır. Hatta bu konuda haddi aşan "çözümler" öneren, vahşi duygularını kuramsallaştıran sözümona bilim insanları da olmuştur. İngiliz İktisatçı Robert Thomas Malthus bunlardan biri ve konuyla ilgili en çarpıcı örnektir. Yeryüzündeki kaynakların aritmetik yani (1,2,3,4...) şeklinde artışına karşı insan nüfusunun geometrik yani (2,4,8,16...) şeklinde artışına dikkat çeken Malthus, kaynaklar ve nüfus dengesini sağlamak adına bir kıyımı tavsiye etmiştir. Güçsüzlere ve ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımların kesilmesini ve güçsüzlerle kaynaklar arasındaki erişimin engellenmesini, böylelikle bir zaman sonra güçsüz kesimin hayata veda ederek nüfusun dengeleneceğini öne sürmüştür. Vahşete ve caniliğe bilim diyenlere duyurulur! Sayın Cumhurbaşkanımızın nüfus artışını teşvik eden tavsiyelerini eleştiren bazı çevreler bir kez daha düşünürler umarım. Sayın Cumhurbaşkanımız şahitliğini yaptıkları her nikahta gençlere en az 3 çocuk, mümkünse daha fazla çocuk tavsiyesinde bulunuyor. Bazı kesimler Sn. Cumhurbaşkanımızın bu çağrısını cehaletlerinden kaynaklanan bir istihzayla karşılarken bazıları da bilinçli bir şekilde mesajın içini boşaltmaya çalışmaktadır.
Sn. Cumhurbaşkanımızın haklılığı Türkiye'nin 2020 nüfus istatistikleri ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Nitekim yaptıkları konuşmada 2020 nüfus istatistiklerini yorumlarken kullandıkları şu ifadeler oldukça önemsenmelidir: "Ülkemizin nüfusu 84 milyona dayanmakla birlikte nüfus artış hızımızın neredeyse yarı yarıya düştüğünü gördük. Bu gidişle çok da uzak olmayan bir dönemde nüfusumuz azalmaya dahi başlayabilir. Avrupa ülkeleri bu tehditle uzunca bir süredir karşı karşıya. Türkiye'nin aynı akıbete düçar olmasına izin vermeyeceğiz. Bu iş öyle teşvikle, parayla pulla falan da olmaz. Nüfus avantajımızı sürdürmenin yolu aileye sahip çıkmaktan geçiyor."
Bir tarafta nüfusu kıyımla dengelemek isteyenler, diğer tarafta milletinin nüfus artış hızının yavaşlamasından endişe eden bir lider. İşte bu, siyah ve beyazın farklılığı kadar aşikâr bir tablodur. Bizler Malthus'çu bir zihniyeti ne vicdanımızla ne de herhangi bir varlığımızla kabul edemeyiz. Biz ve bizim değerlerimiz öldürmek değil yaşatmak üzerine inşa edilmiştir. Bir aile düşünün: Çocuksuz olarak yaşlılık evrelerine girmiş olsunlar. Eğer yakın bir akraba varlığına sahip değilseler yeti kaybı yaşadıkları bir dönemde kime yaslanacak, kimden destek alacaklar. Devletler de böyledir sevgili okurlarım. Nüfusu yaşlandıkça ve nüfus büyüme hızı yavaşladıkça beli bükülen bir ihtiyara dönüşüverirler. Şimdi "en az üç" sloganına daha da iştahla kulak verme zamanı. Şimdi, yaşlanan değil, şahlanan Türkiye için seferber olma zamanı. Evlilik yaşlarının otuzlu seviyelere çekildiği, çocuk sahibi olmanın ertelendiği bir zamandayız. Kariyer planlarımızı elbette önemseyeceğiz. Ama, evlilik ve çocuk sayısının buna engel olacağını düşünmek, ileride kariyer planı yapabileceğimiz güçlü ve genç bir devlet yapısının olamayacağı anlamına gelmektedir. Bizler, rızık endişesi taşımaktan alıkonulmuş bir medeniyetiz. Nüfus artışını bereket addederiz. Her doğan çocuk için "rızkıyla" geldi demez miyiz? İşlerimiz ve kazancımız her doğan çocuğumuzla yeni bir ivme kazanır. Çünkü Rabbimiz bizi yaratmadan evvel rızıkları yaratmıştır diye biliriz, inanırız. Bizler kendi inancımız ve değerlerimizle biz olduk bugüne kadar. Şimdi birilerinin çıkıp da yeni dünya düzeni adı altında nüfusumuzu hırpalamasına, planlama yapmasına izin veremeyiz. Biz dinleyeceksek öldüren değil, yaşatan gönülleri dinleriz. Biz dinleyeceksek milleti için ömrünü vakfetmiş olanları dinleriz. Ve biz dinleyeceksek medeniyet varlığımızla şekillenmiş berrak vicdanlarımızı dinleriz. Yaşasın, nitelikli bir nüfus artışı ile mazlumlara umut olacak, dünyaya yön verecek Türkiye!