Hükümet modellerinin sağlıklı bir şekilde tartışılmadığı açık. Gündelik siyaset malzemesi haline getirildiğinden dolayı, bu konuda sarf edilen her bir sözün, gündelik siyaset savaşında ötekinin kafasını kıracak malzemeye dönüştüğü bir ortamda yaşıyoruz.
Başkanlık sistemini savunanların gerçekte bunu savundukları, diğerlerinin de gerçekten bu hükümet modeline karşı oldukları konusunda kuşkular doğuyor. Ülke esaslı bir gündemini heba edip geçiyor.
Bunda siyasetçilerin kusuru çok. Medyayı anlatmaya gerek yok. Medyanın ülkenin gündemine yaklaşımının ve bir konuyu tartışma biçiminin ahlaktan yoksun bir şekilde cereyan ettiğinde kuşku yok.
Ancak bilim dünyasının bunda kusuru da yok değil. Onların hatalı bir iki değerlendirmesi, medyanın düzeysiz saldırılarının malzemesine dönüşebiliyor. İktidar kavgalarında taşa, kurşuna dönüşebiliyor.
Türkiye bu durumu hak etmiyor.
Ülkenin geleceğine bu kadar büyük bir şehvetle zarar vermenin bir açıklaması olmalı...
Buna mukabil istisnai de olsa bu konuda bilimsel çizgiden sapmayan değerlendirmeler yok değil.
Anayasa hukuku konusunda Türkiye’nin yetiştirdiği sayılı değerlerden Prof. Dr. Ergun Özbudun’un yakın zamanda yayınlanmış bir analizini buna örnek gösterebiliriz.
Ergun Hoca da başkanlık sistemine karşı. Ancak karşı olmak için gerçekliği çarpıtmıyor. Başkanlık sisteminin demokratik bir sistem olduğu saptamasını yapıyor. Analiz yapıyor. Klişelere ve sloganlara mesafe koyuyor.
Hocamızın genel çekinceleri vardır. Başkanlık sisteminin doğasından kaynaklanan bazı özelliklerinin Türkiye’ye uymadığını düşünüyor. Türkiye’de uzlaşma kültürünün olmaması, katı disiplinli ve ideolojik partiler sisteminin bulunması ve derin siyasal karşıtlıkların bu durumun sistemden kaynaklanabilecek kilitlenmeleri çözmeyi imkânsızlaştıracağını düşünüyor.
Latin Amerika’dan örnekler veriyor.
Bu yaklaşımda iki temel sorun görüyorum.
İlki, siyasal kültür siyasal süreçlerin sonunda ortaya çıkar. “Nasıl yaşayalım?” sorusuna cevap aranır. Bu cevaba göre bir anayasal düzen inşa edilir. Siyasal kültür buna göre şekillenir. Siyasi partiler düzeneği, ideolojik keskinlikler veya geçişler de buna göre ortaya çıkar. Yani siyasal kültürler siyasal sistem tercihlerinin bir sonucudur, nedeni değil. ABD’liler ABD kurulurken bugünkü siyasal kültüre herhalde sahip değildi.
İkincisi, Latin Amerika örnekleri denge denetim araçları barındırmayan sistemler kurdular. Elbette bunlar başarısız olacaklardı. Aracı olanları da ABD emperyalizmi ve desteklediği askeri darbeler nedeniyle çöktü.
Hocamızın değerlendirmesinde esas çekince ise daha özel. AK Parti’nin 2012 yılında Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu metin.
Bu konudaki eleştirilerin bir kısmında haklı olduğunu teslim etmek gerekir.
Lakin, gerek seçim beyannamesinde, gerekse yapılan açıklamalarda bu metnin revize edileceği ve yeni çalışmaların yapıldığı defalarca dile getirildi.
Bu yüzden AK Parti’nin başkanlık modeline ilişkin sağlıklı değerlendirmeler için seçim sonrasında beklemekte yarar vardır.