İdealize edilen yaşama ve düşünme biçimlerinden; 'kötü' olarak resmedilen profillere kadar her şey küresel düzeyde idealize edilenlerle ve 'kötü' olarak kodlananlarla örtüşmektedir. Netflix dizilerinde resmedilen Müslüman karakterler ve Hollywood filmlerindeki dindar Müslüman kadına bakış ile Türk dizi ve sinemasındaki bakıştaki benzerlikler bunun en basit göstergesidir.
DİZİ VE FİLMLERDEKİ BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR
Türk dizi ve filmlerinde başörtülü ve dindar kadınlar ya tamamen yok sayılırlar ya da "evde, tarlada, fabrikada çalıştırılan işçi/ köylü"lerden ibaret kadınlar olarak resmedilirler. Böyle resmedilmekte bir sorun yok ama anlatımdaki sınıfsal tercih ve tasvir biçimi dikkat çekici. Mesela başörtülü kadınlar sadece ve sadece 'Beyaz' ana karakterin sürekli eğittiği, aşağıladığı ve hor gördüğü bazen de 'modernleştirmek istediği bir nesne' olarak kodlanmaktadırlar. Eğitimli, beyaz-yakalı başörtülü kadınlara yer verilmediğini söylemeye gerek yok. Bu yapılan aslında ideolojik bir kategorizasyon olduğu kadar da sınıfsaldır.
Şunu da ekleyelim: Dizilerde Türkiye'de değil de Danimarka'da yaşıyormuş gibi yaşayan bir insan türünün varlığı da malum. Aslında bu dizilerdeki kadın tasviri genel itibarıyla da sorunludur. Kadınlar hep entrikalar üreten insanlar olarak tasvir edilmekte; bir nevi kötülüğün kaynağı olarak gösterilmektedir.
Bu dizilerde başrolün hemen hemen hiç başörtülü bir kadına verilmemiş olması aslında Türk dizilerinin Türk toplumuyla olan kültürel kopukluğunu gösterdiği gibi kültürel iktidarın bilindik İslâm karşıtı siciline kadınların önemli bir bölümünü yok sayan cinsiyetçilik lekesini de eklediğini gösterir.
DİNDARLARIN AŞAĞILANMASI
Tabii bu itibarsızlaştırmalardan sadece dindar ve başörtülü kadınlar nasibini almamıştır. Dindar kadınlar kadar erkeklerin de bu dizi ve filmlerdeki yerleri bellidir. Türk sinemasına ve dizilerine bakıldığında dindar karakterlerin ve özellikle de din adamlarının ekseriyetle menfi tasvir edildiğini görüyoruz. Bu öyle rastgele bir menfi tasvir de değil. Kasıtlı ve sistematik bir karalama çalışmasıdır.
İlk olarak Millî Mücadele dönemini anlatan sinema filmlerinde din adamları Sütçü İmam gibi gerçek kahramanların aksine ekseriyetle düşmanla işbirliği yapar biçimde anlatılmıştır. Bunun hakikatle ilgisi tabii ki yoktur ve bunda o dönemin baskın resmî ideolojisinin ve o doğrultuda ortaya çıkan edebiyatın da etkisi kuşkusuzdur. Sonraki dönem film ve dizilerde de dindarlık veya din adamları ya tamamen yok sayılmış ya da yer verilmişse bile olumsuz çağrışımlarla birlikte verilmiştir. Söz konusu yapımlarda şehirlerdeki kötü niyetli ev sahiplerinin; köyün ve kasabanın zalim zenginlerinin (hep de haksız kazançlar elde etmiş tiplemeler olan) "Hacı" amcalar olması tesadüf değildir.
Bu kötü niyetli anlatım Türkiye'nin toplumsal gerçekliğine de dayanmamaktadır. Bilindiği üzere Türkiye'de dindarlık gelir seviyesi yükseldikçe azalmakta; üst gelir grupların kamusal alanlarında pek de görünür olmamaktadır. Bu yapımlarda özellikle de komedi filmleri ön cephededir ve din adamları veya dindarlar 'yobaz, sahtekâr, hırsız, cahil ve çirkin' resmedilmektedir. 'Aptal iyi adam' rollerine de mutlaka İslami isimler verilmekte ve aşağılama hem kötü adam hem de iyi adam üzerinden yapılmaktadır.
O kadar ki eskiden Türkiye'de yaygın olan bazı dinî isimler bile çocuklara verilemez hâle gelmiştir. Nitekim Türkiye'de isim verme pratikleri (modası mı demek lazım?) ile dizi ve filmlerin yoğun bir ilişkisi vardır. Bu mesele de başka bir yazının konusu olmayı ziyadesiyle hak ediyor.