Eski Türkiye'nin egemenlerinin, kültürel ve ekonomik iktidar sahiplerinin konforu kimsede yoktu. Batıcı olduklarını ispatlamaları bürokrasideki, sermayedeki ve üniversitelerdeki zümreler tarafından kabul görmeleri kendilerine alan açılması için yeterliydi. Çünkü o zümrelerin kerametleri kendinden menkul iktidarları da içi kof ve müstemleke vasatlığından ibaretti. Kendilerine açılan o kadar alana, verilen o kadar desteğe rağmen hiçbir kültürel, akademik, entelektüel vasatlığı aşamayan bu zümrenin vesayeti Batı'nın küresel kültürel hegemonyasına yaslanmaktan, devlet aparatlarına ve sermaye desteğine sahip olmaya dayanan bir müstemleke memurluğundan geldiği gibi başka bir şeyden daha geliyordu: Rakipsizlikten.
Türkiye'nin kent nüfusu azdı, eğitimli nüfusu azdı ve Türkiye'nin ana omurgasını oluşturan dindar, milliyetçi, muhafazakâr halkın önemli bir kısmı taşradaydı veya yeni yeni kentlere göç ediyorlardı. Daha Türkiye'nin kentli, eğitimli, muhafazakâr orta sınıfları oluşmaya başlamamıştı.
Bu ihtimal bile eski Türkiye'nin vasıfsız egemenlerine kâbus gördürmeye yetmişti. Devlet aparatları ellerinden gitmesin diye sömürgeci efendilerinden aldıkları destekle darbe yapıyor, yeni muhafazakâr işletmeleri "yeşil sermaye" diye damgalayarak batırmaya çalışıyorlardı. Siyasal, ekonomik bariyerler koydukları yetmiyor, insanların önüne yasaklar koyup, kültürel, akademik ve mesleksel süreçlere katılımlarını engellemek istiyorlardı.
İmam-Hatip mezunlarının üniversiteye girişlerini engellemeleri bunun bir parçasıydı. Hızlarını alamamışlar kadınların üniversiteye girişlerini de başörtüsü yasağıyla engellemişlerdi. Tarihte eşi benzeri olmayan bir cinsiyetçi ve İslam düşmanı rejimi yürürlüğe koymuşlardı. O kadar ki Türk kadınlarının çoğunluğunu oluşturan başörtülü kadınların eğitim hakkını, seçilme hakkını ve çalışma hakkını yasaklamışlardı. Peki, bütün bunlar olurken kadın dernekleri, kadın çalışmaları alanında çalışanlar, feministler ne mi yapıyorlardı? Ya susuyor ya da yasağı meşrulaştırmaya çalışıyorlardı!
Sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin 2008 yılındaki inisiyatifleriyle başörtüsü yasağını kaldırmak üzere Meclis'ten karar alındığında kararı Anayasa Mahkemesi'ne götürüp iptal ettiren ve başörtüsü yasağının sürmesini sağlayan kişi bugün helalleşme ihtiyacı hissettiğini söyleyen CHP Genel Başkanı'ydı.
Sonrasında bu mandacı vesayet yapısıyla, eski Türkiye'nin egemenleriyle yapılan mücadele büyük bedeller ödenerek kazanıldı ve devletin tüm alanlarında kadın özgürlüğü tesis edildi. Sadece eğitim değil; çalışma ve seçilme özgürlüğü de teminat altına alındı.
Ama eski Türkiye'nin faşizan, İslam düşmanı elitlerinde bu 'acı' hep taze kaldı. "2023 seçimlerine kadar sesimizi çıkarmayalım sonra gerekeni yaparız" şeklinde özetlenebilecek bir taktikle bir süredir suskun kalan bu güruhun içinden bazılarının kin ve nefretlerini kontrol edemediği görülebiliyor.
Kültürden nasibini almamış eski bir Kültür Bakanı'nın "ben başörtülü hâkime güvenmem" demesi bundan. Vasat, hiçbir özelliği olmayan, yaslandığı kültürel hegemonya sayesinde pazarlanan bir profesörün "başörtülü kadınlar psikolog, psikiyatrist veya PDR uzmanı olamazlar, olmamalılar" diye konuşması da bundan.
"Hâkim, öğretmen, psikolog" olmalarına karşı çıkmaları kendi sınıfsal konumları, kültürel hegemonyaları için bir tehdit olarak algılamalarından. Bu nedenle bu zihniyetin hâkim olduğu işletmelerde, plazalarda, özel sektörün pek çok alanında sadece temizlik ve yemek hizmetlerinde yani vasıf gerektirmeyen pozisyonlarda başörtülü çalışanlara rastlanabiliyorken beyaz yakalı veya yönetici pozisyonlarda rastlanmıyor.
Yıllar boyu eğitim ve çalışma haklarından mahrum bıraktıkları koca bir kitlenin yeni yetişen nesillerine işe alımlarda, terfilerde ayrımcılık yapıyorlar. Kendi kof kültürel hegemonyalarının, vasat pozisyonlarının ellerinden gitmesinden korkuyorlar.
"İktidarsızlık" yaşamalarının, kâbus görmelerinin bir sebebi de artık Türkiye'de gerçek bir milliyetçi-muhafazakâr orta sınıfın oluşmaya; vesayetlerine meydan okumaya başlamasından.
Tabii, bu faşizan güruhun gerçek yüzünü unutmaya hevesli, kendilerini onlara kabul ettirme kompleksi yaşayan bazı özgüvensizler için de bir uyandırma servisi hizmeti görüyorlar.