Şu an için Cumhurbaşkanı ve AK Parti karşısında oluşan siyasi/sosyolojik/ekonomik tahkimatın gözleri tek ve nihai bir hedefe kilitlenmiş, adeta bu amaçla büyülenmiş vaziyette.
***
Başarı, ne pahasına olursa olsun başarı…
***
Bu başarı, kendilerini siyasi süreçlerde defalarca yenmiş, şeffaf seçimlerle, üstelik birçok darbe girişimine rağmen iktidara gelmiş meşru siyasi bir aktör karşısında kutsallaştırılmaya, hani sanki “bir şeytanın iyilik güçlerince alt edilmesi” hikayesine dönüştürülmeye çalışılıyor.
***
Aslında ben bu Erdoğan karşıtı tahkimata baktığımda seneler öncesine dönüp “Vampire Dairies” veya “Walkin Dead” dizilerini izler gibi hissediyorum. Bu his sanırım pek de yersiz değil. Çünkü mesela Gezi’den beri yaşadıklarımızın hiç de bize dair, doğal süreçler olduğunu düşünmüyor, bir kurgunun ülkede sergilenmeye çalışıldığını bal gibi görüyorum.
***
Benim bildiğim, beşeri planda halktan büyüğü yoktur. Dünyanın en güçlü iktidarı bile halkın rızası olmadan veya onun tepesini attırdığında yerinde kalamaz. Büyük büyük kalabalıkların kendi kendilerini yönetmek için bir hükümet seçmesi, ona belirli bir süre yetki devretmesi de beşeri planda bir mucizedir. Biz bu beşeri mucizeye demokrasi diyoruz.
***
Demokrasinin değerli olması onun kırılgan, çok hassas dengelere bağlı ve hızla bozulabilir olmasından kaynaklanır. Çünkü büyük büyük kalabalıkların, bu zor ve çekişmeli dünyada birbirlerine saldırmadan yaşamaları için gereken otorite/güç yoğunlaşmasını adil biçimde yaratmak, kazanamayanların da ona rıza göstermelerini sağlamak kolay bir iş değildir.
***
İşte Erdoğan karşıtı tahkimatın büyülenmiş halleriyle göremedikleri şeylerden en önemlisi bu. Ne yaparsan yap, tuzu kokutma, şehir suyunu zehirleme.