Tarihte bazı sembol insanlar vardır. Bunları tanımak ve düşüncelerini öğrenmek günümüz için önemli dersler çıkartmaya yarayabilir.
Bunlardan biri radikal solcu Adolphe Crémieux’dur. 1848 ve 1870 yıllarında iki kez Fransa Adalet Bakanlığı yapmış olan Crémieux, Cezayir’le ilgili olan 1870 kararlarıyla tanınır. Bu kararlara göre işgal altındaki Cezayir’de yerli Yahudilere derhal Fransa vatandaşlığı verilmiştir. İslam ülkelerini Fransız vatandaşı gayrimüslimlere yönettirmek Fransız sömürgeciliğinin özel bir taktiğidir. Gerçi eski İngiliz sömürgecileri ve daha sonra Amerika da benzer taktiklere başvurmuştur. Yönetimi etnik, dinsel bazen de ideolojik bir azınlığa dayandırmak avantajlıdır çünkü bu tür yönetimler toplumun nefretini çektikçe sömürgecilere daha fazla bağlı hale gelirler. Fransızların Suriye’de kilit noktalara Nusayrileri getirmelerinin nedeni budur. Sömürgeciler çoğunluğun yönetimde söz sahibi olmasını istemezler. Kendileri azınlık diktası istedikleri halde seçilmiş yönetimleri çoğunluk diktası olmakla suçlarlar.
Crémieux tarihte 1840 Şam olaylarında oynadığı rol ile de tanınır. O dönemde Suriye Hıristiyanları ekonomik başarılarını kıskandıkları Yahudilere saldırıp katliam yaparlar. Yahudileri bir Hıristiyan’ı öldürüp ibadet sırasında kanını içmekle suçlarlar. Bunun üzerine Yahudi ileri gelenleri James de Rothschild, Sir Moses Montefiore ve Adolphe Crémieux Suriye’ye gider, Fransa ve İngiltere adına duruma el koyarlar. İlginç olan şudur ki Suriye’de iki gayriımüslim grup kavga ederken sömürgeciler bu olayların tamamen dışında olan Müslümanları ve Türkleri hedef alırlar. Onları el altından Hıristiyanları desteklemekle suçlarlar. Torunları ünlü sosyalist-troçkistler olan Montefiore, Abdülmecit Han’dan Yahudiler için bazı haklar ister. Bu Batı diplomasisinin içişlere müdahale ‘görevinin’ ilk örneği sayılır. Crémieux, 1867 yılında daha önce suçladığı Hıristiyanları ‘kardeş’ ilan eder ve tüm dünyayı Osmanlı’ya karşı mücadeleye çağırır.
Halbuki Batı’nın bütün asılsız suçlamalarına rağmen Batı yanlısı İttihatçı rejimi kurulana dek Osmanlı asla katliam yapmamıştır. Örneğin, 1840’ta Yahudiler Hıristiyanlar tarafından vampirlikle suçlanırken, Padişah ‘hiç kimsenin benim tebaam olan Yahudilerin kan içtiklerini söylemeye ve bu bahaneyle onları rahatsız etmeye hakkı yoktur’ şeklinde bir ferman yayımlamıştır. Yakında, daha 2006’da Esat rejimi Hıristiyanların 1840’ta Yahudilere karşı yaptıkları kan içme iftirasını tekrarlamıştır ve bu rejim Batı’nın himayesindedir.
Crémieux tipik bir sol radikal olarak Müslümanlığın ekonomik gelişmeye engel olduğu iddiasını yinelemiş ve bunu Batı’nın askeri saldırganlığına bahane olarak kullanmıştır. Adalet Bakanı olarak ilk icraatının İslami nikahı yasaklamak olması dikkat çekicidir. Yine birçok radikal solcu gibi masondur ve ülkemiz tarihinde de önemli olan ‘Hür ve kabul edilmiş masonlar’ örgütlenmesinde çok büyük rol oynamıştır. Bizim İttihat ve Terakki kurucularının çoğu bu fraksiyondandır.
Crémieux Yahudi tarihinde hayati önem taşıyan Alliance israelite Universelle’in kurucusudur. Yahudi topluluklarını Fransa adına kullanmak amacı taşıyan bu kurum eski Osmanlı coğrafyasında çok sayıda okul açmıştır. Çok üst dereceden bir mason olan meşhur İttihatçı Talat Paşa Edirne Alliance israélite Universelle okulunda öğretmendir.
Crémieux’nun kurduğu örgüt Siyonizm’e muhalefet etmiştir. Çünkü Crémieux ve tayfası her şeyden önce Fransa’ya hizmeti ön plana alır ve bu ekip Akdeniz çevresinde Fransa taşeronluğu yapmıştır. Amaçları bağımsız devlet kurup geliştirmek olan milliyetçi Siyonistler ise önce Almanya’ya, sonra İngiltere’ye ve en sonunda ABD’ye dayanmışlardır. Ancak sembolik bir bağımsızlık bir anlam ifade etmediğinden, kurdukları ülke bugünkü pozisyonda kendini gerçekte ABD’nin insafına bırakmış görünmektedir. Sonuçta Osmanlı düşmanlığı ne Crémieux’ya, ne Fransa’ya ne de kendi dindaşlarına yaramamıştır. Sadece insanlığa zarar vermiştir.