Bu hafta da bahçe ve peyzaj sanatı konusuna devam edelim. Cumartesi günkü yazımda betonsuz, tabelasız, işletmesiz millet bahçeleri konseptinden bahsetmiş, birçok okurdan geri dönüş almıştım. Konya’daki ‘piknik bahçesi’ garabetinin de sosyal medyada hayli yer bulması bu meselenin vatandaş nezdinde de ilgiyle takip edildiğini gösteriyor. Konyalılara sözümona piknik alanları vadeden beton bölmeli, son derece suni ‘piknik bahçesi’, bahçecilik kültürünün yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini tek karede özetleyen bir girişimdi. Umarım ilgili belediye projeyi elden geçirir ve bu sakil girişim diğer belediyelere de hem görünüm, hem içerik itibarıyla ibretlik bir manzara olur.
Bizim geleneksel mimarimizde olduğu gibi peyzaj sanatımız da sadece dış görünüşe dair bir süslemeden ibaret değildir. Bir anlam dünyası içerir. Cennetin bir bahçe olduğu fikri sadece İslami kültürde değil, diğer inançlarda da yaygın bir düşüncedir. Hassaten İslam medeniyetinde, su ve gölge, betonun aksine bahçe anlayışının iki temel öğesidir. Huzur ve tefekkür vaadeder.
‘Çehar bağ’ (çar-bağ) denen, iki aksla dört bölüme ayrılmış klasik bahçe düzenlemesi, dört yönün tek bir noktada birleşmesiyle tevhidi, tekliği sembolize eder. Bu anlayış yerel kültürlerin etkisiyle farklı yorumlar ortaya çıkarmış, böylelikle İslam medeniyetinde İran, Fas, Hindistan, Endülüs, Osmanlı bölgelerinde farklı peyzaj yorumları doğurmuştur. Fakat temel mesele bahçenin bir tefekkür ve huzur alanı olmasıdır. Kur’an’da cennet bahçelerinde söylenen tek sözün ‘selam’ olduğu yazılıdır; ‘Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece ‘selam!’ sözünü işitirler.’
Bu durumda dünyevi ‘cennet bahçeleri’ de, insanın huzur bulduğu, rahatsız edici düşüncelerden sıyrıldığı, güzel ve ahenkli bir çevre vadetmelidir. Öyle ki, medeniyet tarihinde bahçelerin isimleri dahi şiirseldir. Sözgelimi Babür’de ‘vefa bahçesi, mehtap bahçesi, gönül ferahlatan bahçe’, İsfahan’da ‘sekiz cennet bahçesi’, Çin’de ‘uzlet bahçesi, baharın şen yüzü’ gibi isimlendirmelere rastlarız.
İslam medeniyetindeki bahçelerin bir diğer önemli unsuru geometridir. Geometri, soyut şekillerle tabiatın özünü temsil eder. Çoklu biçimlerin altında yatan birliğe, yani tevhide götürür bizi. Geçen yazımda referans gösterdiğim ‘İslam Medeniyetinde Bahçe Sanatı’ kitabının yazarı Emma Clark, bu konuya dair Pythagoras’ın şu sözünü hatırlatır; ‘Hikmetin temeli dörttür ve sırasıyla aritmetik, müzik, geometri, astronomidir.’
Titus Burckhardt’ın ifadesiyle, ‘İslam bahçesi, sadelik, saflık ve geometri ile tabiatın uyumu vasıtasıyla herşeyden daha çok tabiat nizamına uysal bir teslimiyeti yansıtmaktadır. Amaç, farklı ve kendine özgü olmak değil, geçici dünyamızda sonsuzluğun bir parçasını yakalamaktır.’
Görüldüğü üzere, bahçe, suyu, gölgesi, geometrisi, bitki ve çiçekleri ile bir anlam dünyası topluluğu demektir. Yerel siyasetin günübirlik bakış açısına sıkıştırmadan, rantın parçası haline getirmeden bir felsefe üzerine inşa edilmesi gereken bir alemdir. Bu konuda geleneksel kültürümüzde ve İslam medeniyetinin geniş coğrafyasında hayli güzel örnekler var.
Prens Charles’ın dahi İngiltere’de Highgrove adıyla bilinen meşhur evinde İslam bahçesi tasarım prensiplerine uygun bir bahçe inşa ettirdiğini de göz önüne alınca bizim kendi medeniyetimizden fersah fersah uzak bahçeciliğimiz bir kere daha sorgulanmayı hakediyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın millet bahçeleri vaadi, bu çok yönlü ve derin kültürel birikimle inşa edilmeli, görünümü ve anlamıyla milletimiz için huzurun mekanı olmalıdır.