28 Ocak tarihinde Kıbrıs'ta yapılan protesto mitinginde Türkiye karşıtı pankartlar açılması üzerine Başbakan Erdoğan'ın yaptığı sert çıkışın kuşkusuz belirli siyasi sonuçları olacaktır. Zira kullanılan sözcükler de gelişen tepkiler de istismara açık klişelerdir ve hiç şüpheniz olmasın istismar edilecektir. Ben de bu konuda özet bir değerlendirme yapmak isterim.
1 'Türkiye'ye çek git diyor. Sen kimsin be adam. Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır' ifadesi kime karşı söylenirse söylensin, ağır bir sözdür. İçinde barındırdığı 'Kimsin ki? Sen bir hiçsin' ve 'Sen beslemesin' anlamları itibarıyla, karşı tarafı rencide eden ve aşağılayan bu tarz ifadelerin siyasette de sosyal yaşamda da kullanılması her zaman sorun yaratır. Başbakanımızın haklı olarak çok kızdığı bir gösteriye verdiği tepkinin, ölçüsüz ve tüm Kıbrıslıları da kapsar biçimde dillendirildiği için haksız olduğu inancındayım. Siyasi maksatları bilinen bir mitinge tepki vermek ayrıdır, Türkiye'nin Kıbrıs'a gönderdiği para olmasa adadakilerin aç kalacağını ima eden, yüz binlerce Kıbrıslı Türk'ü besleme konumuna indirgeyen tavır ayrı.
2 Tunus'un ardından Mısır'da başlayan ve Akdeniz'in havzasının kuzeyine doğru da küçük kıvılcımlarla yayılma trendinde olan sokak eylemlerinin Kıbrıs'a sıçraması mümkündür. Adanın hem kuzey hem de güney kısmını etkileme potansiyeli olan halk hareketlerinin temelinde ağırlıkla ekonomik sorunlar olsa da sonucu siyasi talepler olarak şekillenecektir. Güney tarafta Yunanistan'a, kuzeyde de Türkiye'ye karşı eylemler söz konusu olabilir. Böyle bir konjonktürde, bu eylemleri tahrik edici tavırlar almak yerine yatıştırmak gereklidir. Konjonktür, hataların kolayca telafi edilmesine müsait değildir. Eylemlerin daha da kalabalıklaşması, Türkiye karşıtlığının doruğa çıkması ve anavatandakileri kışkırtıcı söylemlerin kullanılması şaşırtıcı olmaz. Olay siyasi bir provokasyondur, kızmayıp rasyonel önlemler almak gerekir.
3 Kıbrıs'ta yaşayan ada yerlisi Türkler ile anavatan Türkleri arasında her zaman gerilimli bir ilişki olduğu bilinir. Nitekim Kıbrıs'ı ilk defa ziyarete giden Türklerin en şaşırdığı konuların başında 'Kıbrıs Türklerinin kendilerine olumsuz davranması ve hatta yer yer düşmanlık yapması' gelir. Adalı Türklerin göçmenlere, turistlere ya da öğrencilere karşı özel ve sıcak bir ilgi gösterdiği pek söylenemez. Türkiye halkı ise, konuyu Kıbrıslı Türk soydaşlarını korumak için can veren şehitler ve çoluğunun çocuğunun rızkından vergi diye kesilip yardım olarak Kıbrıslılara gönderilen destekler çerçevesinde görür. Yavruvatanı sever ve onun tarafından da sevildiğini zannettiğinden, olumsuz bir tavırla karşılaştığında reaksiyon gösterir. Şimdilerde ortaya çıkan, Kıbrıs'taki miting ve ardından Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarıyla kızışan durum psikolojik bir kopuşun netleşmeye başladığını gösteriyor. Kıbrıslı Türkler, anavatan Türklerini baskıcı, işgalci ve kaba olarak görürken, Türkiye halkı da Kıbrıslı Türkleri nankör beslemeler olarak tanımlama eğiliminde. Görünen o ki, kendi kendimizi yeneceğimiz bir psikolojik harpteyiz ve toplu halde yenilmemiz mukadder.
4 Başbakanımızın adadaki varlığımızı stratejik olarak tanımlaması da diplomatik bakımdan ayrıca değerlendirilmeli. Doğru söylediği kesin de her doğrunun söylenmesi de gerekmiyor. ABD Afganistan'a, Irak'a girerken gerçekten terörist avında ya da kimyasal silah temizliğinde miydi? Bugüne kadar bulunduğu topraktaki varlığını stratejik olarak tanımlayan var mıydı bilemiyorum ama bizim bugüne kadarki stratejimiz orada yaşayan soydaşlarımızı katliamdan korumak adına, garantörlüğümüzden kaynaklanan hak ve sorumluluklarımızı kullandığımız yönündeydi. Bugün ise yeni bir söylem söz konusu: 'Yunanistan niçin adadaysa biz de onun için oradayız' ifadesi yeni mottomuz olabilir. Vallahi devir açıklık devri, bu söylem de gider mi gider, bilemiyorum! (Ben bu kadar netliğe adapte olmakta zorlanacak gibiyim).
5 Nihai olarak, Kıbrıs'la ilgili yeni pozisyonumuz kararlaştırılmış olan bir politika değişikliğinden kaynaklanıyorsa, tartışılabilir. Lakin eğer anlık kızgınlıktan kaynaklanan, arkası düşünülmemiş bir tavırsa, düzeltme yolunda adımlar atılması elzemdir diye düşünüyorum.