Yıllar önce bir işletmenin genel müdürü, yeniden yapılanma hizmeti talep ettiği bizleri bir masanın etrafında topladı. Sunuşuna, 'Öyle bir sistem kurmanızı istiyorum ki, ben bile olmasam çalışsın' diye başladı. Ayağa kalkıp kapıya yöneldim. 'Hayrola hocam?' diye seslendi arkamdan.
'Böyle bir şey yapılamaz' dedim. 'Yapılabiliyorsa ben yapamam. Hadi diyelim ki yapılabilir ve ben de yapabilirim, sizin böyle bir talepte bulunmanız manasız. İnsan kendisini şeyleştirecek, kendisine ihtiyaç bırakmayacak bir şeyi neden ister?'
***
Yıllar önce bir dergiye AB hakkında uzunca bir yazı yazmışım. Özetle, 'AB ya Almanlaşacak dev bir Almanya olacak veya Almanya AB'yi bitirecek' demişim. Geldiğimiz noktada AB Almanlaşarak bitti.
Almanlaşmak dediğim, bir vakitler bizden 'insansız da çalışan bir sistem' talep eden genel müdürün zihniyeti aslında. Bütün modernliğin temel zihniyeti bu ama hiçbir toplum bu zihniyeti Almanlar kadar içselleştirmedi. Saat gibi düzenlere övgüler düzmeyi İngilizler keşfetmişti ama yüz yıl içinde bunun matah bir şey olmadığını da fark etmişlerdi. Saat gibi düzenleri Almanca bulmaya başlamışlardı.
***
AB çöküyor. Ulus devletler AB'ye devrettikleri yetkilerini geri almanın kavgasını vermeye başladılar. Ne oldu da, sadece yirmi yıl önce yüz milyonlarca insana ilham kaynağı olan bir proje bu hale geldi? Elbette çok sebebi var. Ama bu sebeplerin hepsi, öyle veya böyle, Brüksel'de Almanca işleyen dev bir makine kurulmuş olmasıyla alakalı.
Makine iyidir. Bir otoyolda yol alırken, otoyolu sizin otomobilinizle paylaşan binlerce otomobilin hepsinin motoru, programlandıkları işleri sızlanmadan ve kusursuzca tekrarlayıp dururlar. Onca otomobilin onca pistonu silindirlerin içinde her saat yüz milyarlarca defa gidip gelirler. Hayal edilmesi bile müşkül bir performans.
Lakin hiçbir makine, değişen şartlara uyum sağlayamaz. Neyi biliyorsa ancak onu yapabilir. Brüksel'de kurulan devasa makine de değişen dünyaya uyum sağlayamadı. Halbuki başka şeye lüzum yok, sadece onun kurulmuş olması bile dünyayı tepeden tırnağa değiştirmişti.
***
AB'nin çöküyor olduğundan söz edilmesini içine sindiremeyecek çok kişi tanıyorum. Ama onlar bile, böyle bir şeyin dile getirilmesine itiraz etme güçlerini ve şevklerini kaybettiler. Bu güç ve heyecan kaybı da, başka hiçbir şey olmasaydı bile, AB'nin çöktüğünü göstermeye yeterdi.
Türkiye'nin AB üyeliğinin mümkün olduğunu hiç düşünmedim. Yanılsaydım ve Türkiye AB'ye girebilecek olsaydı da ülkede bir referandum yapılsaydı, 'AB'ye girmeyelim' diye rey kullanırdım. Ama bütün bunlar, AB'nin muazzam bir proje olduğunu düşünmeme mani değil. Muazzam bir projeydi. Eğer daha iyi yönetilseydi, AB üyesi olsun olmasın, herkesin hayatını şimdikinden çok daha olumlu istikamette değiştirebilirdi. Sadece Almanya'yı ve Almanlığı ehlileştirseydi, o bile kafiydi yani.
AB kötü yönetilmiş iyi bir projeydi. Kötü yönetildiği, hayatı hiçe sayan bir zihniyetle yönetildiği için battı. Ama AB'nin çökmüş olması, Türkiye'nin AB üyesi olmasını can-ı gönülden arzulayanların birçoğunun asıl motivasyonlarını geçersizleştirmez. Türkiye AB'den ithal ettiği zırva mevzuat yerine, Almanların o mevzuata indirgediği hayalleri paylaşsaydı ne iyi olurdu.