Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun kahvaltılı sohbetindeydik dün. Önce, seçim öncesi genel bir değerlendirme yaptı, daha sonra da basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı…
Bir defa daha gördüm ki, yerel ve küresel pek çok konuya SP de AK Parti ile benzer pencereden bakıyor. Aynı hassasiyetleri paylaşıyor. Buna karşılık, aynı konulara son derece farklı bir bakış açısı içinde bulunan CHP ile ittifak halinde.
Karamollaoğlu’na sorsak, “Neden CHP?” desek, elbette kendine göre birtakım gerekçeler bulacak. Ancak, ben sormaya bile gerek görmedim. Çünkü, meseleye genel ilkeler çerçevesinde bakıldığında hiçbir izahı yok böyle bir tablonun.
İki zıt kutup bir araya gelmiş durumda. Tabii taraflar sahip olduklarını söyledikleri ilkeler konusunda samimi iseler! Ortada aksi bir durum varsa ve farklı düşünüp, vatandaşa başka mesajlar veriyorlarsa, zaten söylenecek bir söz yok.
***
Son günlerde sık sık karşımıza çıkıyor bu tablo…
Bir bakıyorsunuz, geçmişte MHP içinde görev yapmış isimler, birtakım garip iddialarla ortaya çıkıyorlar. Erdoğan’a saldırıp, “oy verilmemesi gerektiğini” söylüyorlar. Daha sonra da temsil ettikleri düşünceyle yıllarca mücadele eden çevreleri kutsuyor ve onlara methiyeler düzmeye başlıyorlar. “Ülkücülük” adına birtakım iddialarda bulunuyorlar.
Oysa, ortaya attıkları iddiaların ülkücülük çerçevesinde değerlendirildiğinde hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği gibi, mantık ve gerçekler ışığında da herhangi bir geçerliliği yok. Buna rağmen, ısrarla aynı tavrı sürdürüyorlar.
Oysa, “ülkücülük mü kaldı” diye söze girseler…
“Artık bırakın bu işleri, onlar eskidendi, şimdi dün savunduklarımızı unutmanın ve farklı davranmanın zamanıdır” deseler...
Daha samimi, daha inandırıcı ve çok daha gerçekçi olacaklar!
Çünkü, birtakım kutsalları çarpıtıp, SSK Genel Müdürlüğü sırasında kurumdaki MHP’liler ve ülkücülere kan kusturan Kılıçdaroğlu’nu yüceltemez, Erdoğan’ı da itibarsızlaştıramazlar. Olmaz, bu millet o kadar balık hafızalı ve vicdansız değil!
***
Bazıları da “vatan, millet” nutukları atıp söze giriyorlar. Ülkenin birlik ve beraberliğinden dem vurup, araya mutlaka Mustafa Kemal’i sıkıştırıyorlar. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarının ardından Erdoğan’a atışa başlıyorlar…
Oysa, Erdoğan bugün bu ülkenin birlik ve beraberliğinin teminatı. Mustafa Kemal gibi milli, yerli ve bağımsız politikalar izliyor. Gerektiğinde Milli Mücadele’de yaptığımız gibi elini masaya vuruyor. “Başaramazsınız, başaramayacaksınız” diyor:
-Yenileceksiniz, yenilmeye mahkûmsunuz…
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonu ve yurtiçinde bölücü-terörist unsurlara karşı yürütülen mücadeleler ile AB’den gelen dayatmalara karşı gösterilen direnç ortada!
Buna rağmen, atış devam ediyor…
İllüzyonlar, algılar, çarpıtmalar, gerçeklerin önüne geçirilmeye çalışılıyor. Kitleler, belli bir yöne kanalize edilmeye çalışılıyor.
***
Doğrularla yanlışlar birbirine karıştırılmış durumda… Daha düne kadar birbirlerine zulmedenler, karşılıklı “ihanete” varan suçlamalar yapanlar, kol kola aynı yolda… İdeolojiler rafa kaldırılmış, gizlenmiş, üzerleri örtüyle kapatılmış bir halde… Kapitalizmle komünizm kardeşlik iddiasında ve küresel emperyalizme teslim olmuş bir görüntü içinde…
“İslamcılar” mütedeyyin, dindar idarecilerin altını oymakla meşgul!
“İttifak” dedikleri bu işte! Böyle bir ittifak olur mu? Bu nasıl bir ittifak ve neyin ittifakı Allah aşkına? En önemlisi de bu ittifak bizi ve ülkemizi nereye götürmeye çalışıyor? Kime ve neye hizmet ediyor?
***
Doğrularla yanlışları karıştıran, akla karayı aynı torbaya dolduran ve hepsini bir cephede eritmeye çalışanlar, bir yandan da feryat ediyorlar:
-Türkiye kutuplaşıyor, bu önüne geçilmesi gereken çok büyük bir tehlikedir!
Bütün bu yapılanlar, ortalığı ateşe verip, “yangın var” diye bağırmaya benziyor!
İşte Türkiye böyle garip bir ortamda seçime gidiyor.
Vatandaş da bu acayip görüntüye bakıp, “Bu neyin ittifakı?” diye soruyor! Tabii, içine düştükleri kin ve nefret duyguları sağlıklı düşünmelerini engelleyenleri, at gözlüğü ile çevreye bakanları ve kronik ideolojik saplantılıları saymıyorum.