Bilgi ile malulüz. Tuhaf bir durum. Bilgi, yaşam sorunlarını çözmek için değil midir? Ne oldu da, bilginin kendisi bir sorun oldu? Sorun çözmek için yaşam deneyimlerimizden devşirdiğimiz bilgi, neden sorunlarımızı daha da ağırlaştırdı?
Elbette geçmiş yüzyıllarda da eleştirilemediği, yenilenemediği, yeterince işlenemediği, sınanamadığı; farklı toplumsal, kültürel güçlerin etkisiyle (siyasal, ekonomik, dinsel...) irdelenemediği için, yaşam sorunlarının çözümünü engelleyen, bu gezegende yaşamın serpilmesine ket vuran 'bilgiler' vardı. (Burada 'bilgiyi' genel anlamıyla 'enformasyon'un karşılığı olarak kullanıyorum!) Çağımızdaki bilgiyle olan ilişkimizdeki sorun, geçmişteki sorunları içermekle birlikte ondan ayrı özellikler de taşıyor. Bilgi sağlığımızın bozulmakta olduğunu söyleyebiliriz. (Bilgi sağlığına 'epistm' ve '”atria' sözcüklerinden oluşan epistemiyatri diyebiliriz) Epistemiyatrik sorunların giderek arttığı bir dünyada, ne gibi belirtileriyle karşı karşıyayız bilgiyle yaşamayı başaramamanın? Epistemiyatrik semptomların en az onunu sayıvermek olası:
1. Sürüklenme. Bilgiler bizi çekiştiriyor, önümüze yığılan bilgilerle sürükleniyoruz. 'Oku' diyorlar, okuyoruz; 'seyret' diyorlar, seyrediyoruz. Epistemik gücümüz kalmamış: Neyi öğrenmek, neyi öğrenmemek konusunda seçme yapma, karar verme gücümüz kalmamış. Üzerimize yığılan bilgilerle
2. Duyarsız hale gelmekteyiz.
3. Şaşkınız. Kararsız. O bilgiden, bu bilgiye koşuşturmaktan.
4. Endişeliyiz. Güven duyduğumuz bilgileri bulamamaktan, onların etik sonuçlarının topluma, insanlığa zararlı olabileceğini düşünmekten.
5. Öğrendikçe sığlaştığımızı, yüzeyselleştiğimizi görmekten. Öğrenmemiz gereken bilgiler önünde kendimizi aciz hissetmekten! (Bilgiler karşısındaki bu beş türlü yetersizliğe hipo epistemi diyebiliriz! Hiper epistemi ise, bir yanılgıdır: gerçeklik hakkında bildiklerine tümüyle egemen olup, evrenin gizlerini bulduğunu sanma!)
***
Bilgiler, yaşamın kendiliğindenliği içinden devşirildiğinde, yaşantılarımızda uçları olduğunda, onlarla ilişkimizdeki sahicilik den söz edebiliriz. Bilgilerimizle yaşayışımız, ahlaki varlığımız arasında, içten, derinden ilişkiler vardır. Sokrates, 'bilgi, olmak içindir' diyordu. Bütün bu bilgilerin ne anlamı var, bizi, yaşayışımızı güzelleştirmiyorsa? Yeryüzünde daha hakça bir düzenin kurulmasına hizmet etmiyorsa? Hakikati arama aşkı, yaşamı anlayarak, daha yaşanası hale getirmeye yaramıyorsa, ne değeri olabilir ki?
***
Bilgisi insana yakışmalı! 6. Yakışmama, saydığım epistemiyetrik sorunların altıncısıdır! Bilgisi üzerinden akan, bilgisini o alandaki diğer bilgilerle karşılaştıramayan, sahip olduğu görüşlerden farklı görüşlerle yüzleşemeyen, bilgisini farklı biçimlerde dile getirip, yorumlayamayan, bilgiyle sadece diploma, unvan, için ilişkide olan insana bilgisi yakışmıyordur. Anlamadan ezberleyenin, bilgisinin dayandığı temelleri kavramaktan aciz olanın, hele hele bilgisinin sınırlarını, haddini bilmeyenin, bilgisi ile çirkinleşenin, ahlaksız olanın bilgisi yakışmıyordur. 7. Bilgimizi sindirebilmeli, içselleştirebilmeliyiz. İçselleştirme özürlü bilgiçler, uzmanlar, teknisyenler ağızlarını açtıklarında çevrelerine terimler, kavramlar yağdırırlar: Kıt anlayışlarını terminoloji perdesi arkasına saklamak isterler. Soru sorulunca, ufak bir eleştiri alınca, hemen sinirlenirler. Saldırganlaşırlar. Bilgileri üzerlerinden dökülen bu insanların öğrencileri olmak büyük bir şansızlıktır. Yine de, bilgimizle nasıl ilişkiye geçmemiz konusunda, olumsuz örnekler oluşturdukları için gençlere yardımcı olabilirler: Nasıl bir insan olmamak gerektiğini öğrenebilir, bir öğrenci, böylelerinden, bilgiyle ilişkilerinde.
***
Epistemiyatrik sorunlar yalnızca bireysel düzeyde ortaya çıkmaz. Toplumlar ve kültürler de bu sorunları yaşarlar. Örneğin, teknoloji ve bilim alanında kendi gündemini belirleyemeyen, epistemik özgürlüğü (bilgilerin altında kalmayıp seçim yapma özgürlüğü!) kıt toplumlarda, araştırma gündemini elinde tutanların önümüze yığdığı bilgiler önünde bir bakıma seçim yapabilsek bile, buna uygun uygulamalar yapıp, bu bilgileri bize özgü sorunlara uygulamada gücümüz eksiktir. (Epistemik özerklik yoksunluğu!) 8. Toplum olarak üzerimize yığılan bilgiler kafamızı bulandırıyor, 9. Bilgi, kendisini üretenlerin, ürettiklerini pazarladığı, pazarlarda sattığı, bir meta haline geliyor, bir anlamda sömürülüyor; hakikat araştırması, araştırmayı yapanların ya da yaptıranların çıkarları doğrultusunda yönlendiriliyor. 10. Bilgiyle olan ilişkimde özgürlüğüm, özerkliğim elimden alınıyor; bilgiyle, yaşama olan sorumluluğumu yerine getiremiyor, bilginin etik ve estetik boyutlarını kavrayamıyorum.
Bilgisi çoğalıyor insanın, ama hala onu kendisine, yaşamına, ilişkilerine yakıştırmayı öğrenemiyor!