Bazıları ‘ABD’nin rahatsız olduğunu, bu ülkeyle ilişkilerin bugünkü duruma getirilmemesi gerektiğini’ ifade etmeye çalışıyorlar. Aslında söylemek istedikleri fakat söylemekten, açıkça ifade etmekten çekindiklerinin ne olduğunu, dolambaçlı olarak ortaya koydukları cümlelere içerik analizi yapmadan bile anlamak zor değil.
ABD ile ilişkiler neden bu noktaya gelmiş? Türkiye ABD ile olan ilişkileri iki ülke arasında karşılıklı saygı ve halklarının karşılıklı çıkarları ekseninde sürdürmek istediğini muhtelif sebeplerle sadece ifade etmekle kalmamış bırakalım Soğuk Savaşı yakın tarihin her döneminde de fiili olarak uluslararası ilişkilerde ortay koymakta tereddüt etmemiştir. Peki, buna rağmen bugünlerde ABD ile yaşanılan sorunlarda Türkiye’yi sorumlu göstermek, sadece ucuz bir muhalefet gerekçesi veya söylemi olamayacağına göre neyi ifade etmektedir?
ABD neyin arayışında?
Aslında konu çok anlaşılmaz bir mesele değildir. Durum sadece dışarda değil içerde de rahatsızlığa sebebiyet verdiğini gösteren birçok örnek vardır. Neredeyse Soğuk Savaştan bu yana ABD siyasetine endekslenmiş bir dış politikada değişime gitmek, sadece ABD’nin Pentagon’unu, CIA’sını veya Beyaz Saray’ını değil onlarla bağımlılık ilişkileri içinde konum kazanmış, çıkar ilişkileri kurmuş daha önemlisi de kendi ülkeleri için bu bağımlılık ilişkilerinin dışında bir yaşama biçiminin mümkün olduğuna inanmayanlar da durumdan rahatsızdır.
Rahatsız olan kadrolar arasında, dış politikayı, uluslararası ilişkileri bilmeyen veya bu konularla doğrudan doğruya ilgili olmayanları anlamak mümkündür fakat siyasetle uğraşan, muhalefet yapan parti, gazeteci, yazar vb. isimleri görmek oldukça düşündürücüdür. ABD muhiplerinin bu düzeyde ortaya çıkmasını bu ülkenin muhtelif servislerinin çalışmalarının eseri olarak görmek mümkünse de daha önemlisi bu durum NATO karargâhının marifetlerine bağlanmalıdır.
Dönüşü yok
Bugün bütün dünyanın, başta ABD’nin iktidar seçkinlerinin anladığı fakat tahammül edemediği durum Türkiye’nin bağımlılık ilişkilerini tasfiye edip kendi iradesiyle dış siyasetini bağımsızlıkçı bir anlayışa dayandırmaktan vazgeçmeyeceğidir. Bu rasgele bir karar olmadığı gibi, tesadüfen alınmış bir karar da değildir. Dünya sisteminin kriz sürecinde, Batının Ortadoğu haritasını değiştirme girişimine karşı eski siyaseti savunmak, bağımlılık ilişkileri sürsün demek sonuçlara razı olmak demektir. Kısaca Türkiye bağımsızlık yolunda kararlı bir vaziyette dururken, aynı zamanda Batı’nın parçalama projesine hayır demiş olmaktadır.
Burada sorulması gereken birkaç önemli soru bulunmaktadır. Bunlardan biri, Türkiye neden bu kadar çok ‘Beka meselesini’ konuşmaktadır; Diğeri, ABD neden S-400’leri bu kadar büyük problem haline getirmektedir? Daha önemli bir soru ise Türkiye bu yolda ilerleyebilir mi sorusudur. Aslında bütün soruların cevabı, Türkiye’nin bağımsızlıkçı tavrının içinde vardır: Bir devir kapanmış, Batı’yla kurulan bağımlılık ilişkileri tarih olmuştur. Türkiye bağımsızlık yolunda ilerleyecektir.