Televizyon seyretmeyi severim. Seyretmesem bile bulunduğum mekânda bir televizyon varsa açık olmasını kapalı olmasına tercih ederim. Bu nedenle evimizde de televizyon çoğu zaman açık olur. Ne zaman ekrana eski Türk filmlerinden biri düşse, o filmlerdeki sihirli çekim beni de ekran başına kilitler. Kemal Sunal, Sadri Alışık, Ayhan Işık, Adile Naşit, Yılmaz Güney, Münir Özkul, Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır, Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu, Türkan Şoray, Filiz Akın ve daha niceleri, beni çocukluğuma götürür.
Sadece beni değil, sanırım pek çok kişiyi etkileyen bu büyülü filmlerin en önemlilerinden biri de Atıf Yılmaz’ın 1977 tarihli Selvi Boylum Al Yazmalım filmidir. Hatırlarsınız: “Kamyon şoförü İlyas (Kadir İnanır), İstanbul'dan Asya'nın (Türkân Şoray) kaldığı köye gelir. Birbirlerine âşık olup evlenirler. Çocuklarının adını Samet koyarlar. İlyas, kamyoncu olduğu için sık sık yollara çıkar ve Asya, Samet'le yalnız kalır.Bir gün yine yola çıkan İlyas, eve dönmez ve Asya’yı bir sekreter ile aldatır. Asya bunu pencerede görür ve İlyas'tan kaçar.İşleri bozulan İlyas, Asya’nın karşısına öyle çıkmak istemez ve bunalıma girerek Asya’yı terk eder. Asya, bu acıya dayanamaz ve oğluyla birlikte yollara düşer. Yolda Cemşit (Ahmet Mekin) adında bir adamla karşılaşırlar. Cemşit onlara kol kanat gerer. Birlikte yaşamaya başlarlar. Bir gün İlyas karşılarına çıkar. Asya şimdi büyük aşkı ve kendisine zor gününde kucak açan Cemşit arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Ve sevgi emektir diyerek kendisine ve çocuğuna emek veren Cemşit'i seçer”. (Vikipedia’dan alıntı)
Sizce doğrusu nedir? Bir çocuğun biyolojik babası mı olmak daha önemlidir yoksa onu büyüten, kol kanat geren, gerçekten babalık yapan kişi mi? O çocuk büyüyüp herkesin parmakla gösterdiği, örnek aldığı birisi olsa ona edeceğiniz hayır duaları kime gider? Ne güzel bir ikileme parmak basmıştır Atıf Yılmaz usta.
Peki fikirler, projeler için de aynısı geçerli değil midir? Herkesin örnek gösterdiği, benchmark kabul ettiği, başarıya ulaşmış bir projenin gerçek sahibi kimdir? O fikri ortaya atan mı yoksa o fikri hayata geçiren mi daha kıymetlidir?
Yine bir film aklıma geldi. Hatırlarsınız, Vizontele’de Deli Emin (Yılmaz Erdoğan) köye televizyon geleceğini ilk duyduğunda “Resimli radyo mu? Şerefsizim benim de aklıma gelmişti” der. Akıl etmek para etse, o zaman Sony, Panasonic gibi dünyada bilinen bir de “Deli Emin” marka televizyon olurdu.
Milli Eğitim Müdürlükleri’nin üniversiteler ile işbirliği yapması konusunda liderin açık ara İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olduğunu rahat rahat söyleyebiliriz. Son 3-4 yıl içinde başarılan işler, yürütülen ortak projeler parmakla gösterilecek düzeydedir. Tüm bu projelere motivasyon oluşturan, “bu tür işbirliklerinden sonuç çıkmaz” diyenleri mahçup eden proje ise YÖNVER Projesi’dir.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in binlerce katılımcı ve kameralar önünde “Yönver Projesini, Milli Eğitim Bakanlığı uygulaması ve tarihinde oldukça önemli bir zihniyet değişiminin başlangıcı olarak” tanımladığı projenin eş yürütücülüğünü ben yapmıştım.
Duyduk ki, geçtiğimiz hafta katılamadığımız bir panelde, YÖNVER’in “Cemşit”ine teşekkür edilmemiş, ismi bile geçmemiş. Olsun, biz herkese teşekkür ederiz. Zira biz bu işi ülkemizi sevdiğimiz için yaptık. Zira sevgi emektir.