Devletle vatandaşlık bağımız 'zorunlu' Genel Sağlık Sigortası prim mükellefliğiyle 1 Ocak 2011 tarihi itibarıyla daha bir pekişti...
10 asgari ücretliden yılda bir şirketten fazla vergi toplayan devlet, 10 milyon 400 bin kayıt dışı çalışanı yani işyerlerinin sigorta yapmadığı bu nüfusu GSS prim mükellefi yapıyor ve 'derin gelir testi işlemleriyle' de 9.1 milyon yeşil kartlıyı prim ödeyenler güruhuna katma derdinde...
GSS'de yapılan düzenlemelerle kişi başı geliri, açlık sınırının 276 lira altında kalan asgari ücretin üçte biri olan 295 TL'nin üzerindeki herkesten prim keserken, kişinin tedavisi için cebinden ödeyeceği 'muhtelif' katkı ve katılım payları da ayrıca peşin peşin alınacak...
Böylece devlete dolaylı ve dolaysız vergi ödemekten mecalsiz kalmış çalışanlar, emekliler, asgari ücretliler sağlık primi kesileceklere ek olarak Yeşil Kartlıların da büyük çoğunluğu prim mükellefliğine doğru kaydırılıyor...
Yani kişi başına aylık geliri 295 TL'yi aşan herkes her ay 35-212 TL arasında değişen GSS prim yükümlüsü olurken, aylık geliri 295'in altında kalanlar ise 'çok sıkı gelir testi işlemlerinden' geçerek 'yoksulluğunu' tescil ettirecek...
Zaten mülksüz, açlık sınırının altında yaşayan, hiçbir geliri olmayan Yeşil Kartlılara aile hekiminin yazacağı ilaç sayısı 3'le sınırlanmış, her ilaç için 1 TL katkı payı koyulmuş ve protez gibi tıbbi sarf malzemelerine sanki paraları varmış gibi ücretini peşin ödeme sonra SGK'dan alma uygulaması getirilmişti...
Öte yandan vatandaş olarak 'GSS'ye girmek istemiyorum' diye bir seçeneğiniz de yok. Eğer gelir testinizi yaptırmazsanız devlet sizi direkt 212 TL'lik prim dilimine dahil ediyor ve prim borcunuz birikerek hastaneye gittiğinizde sizi faizli borç faturanız olarak bekliyor ve hiçbir sağlık hizmeti alamıyorsunuz...
Gelir testi yaptırmak için başvurduğunuz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları da 11 ayrı kurum ve 25 farklı sorgulamadan sonra sizin gelirinizi 70 soruyla ölçüp biçiyor.
Bu sorular da gelirinize değil, harcamalarınıza odaklanmış ve yoksulluk tanımını da baraka konutta oturan, yakacak olarak tezek kullanan, ayda bir defa et, süt, sebze yiyenler üzerinden kuruyor.
Ve ancak böylesi ağır ve vahim şartlarda barınan ve 'yaşayamama' durumundaki vatandaşların GSS primlerini devlet üstlenebiliyor...
SES İzmir Şube Denetleme Kurulu üyesi Dr. Ergun Demir ve Dr. Veli Atanur bu gelir testi uygulamasının açıkça halkla paylaşılmadığını belirttikleri yazılarında değerlendirme için kullanılan testin her fırsatta 'vergilendiren' gelir yerine hayatta kalmanın asgari gerekliliklerine yoğunlaştığına dikkat çekiyorlar...
Çünkü devletin vatandaşın geliri baz alınırsa yoksullukla yüzleşeceğini ve prim tahsil edemeyeceğini söylüyorlar...
Ve ekliyorlar;
'Oturduğunuz konut baraka ise, banyosu yok ise, umumi tuvalet kullanılıyorsa ve yemekler tezekle pişiriliyorsa bütün bu gelir ve harcamaların brütü kişi başına 295 TL'nin altında ise GSS priminizi devlet ödeyecektir...
Ancak bu zorlu testten geçebilen vatandaşlar her hastaneye değil sadece yoksulların gidebileceği E sınıfı (karlılığı düşük) hastanelere müracaat edebilecekler.
Böylece yoksulla zengin arasındaki uçurum sağlık hizmetine erişimde de belirginleşecek, yani artık herkes her hastaneye gidemeyecektir' diyorlar.
Uzun lafın kısası GSS ile eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti vatandaşlık hakkı olmaktan çıkıyor ve artık baraka konutta tezekle ısınmaya endekslenen 'yoksulluk tanımıyla' ülkenin en az yarısı sağlık hakkını kaybediyor.