Antik çağda da lokantalar var mıydı; ziyafet-şölen yapılır mıydı? Bunlar tarihçilerin en sık karşılaştığı sorulardandır. Artık biliyoruz: M.Ö 1. binyılın ikinci yarısından itibaren, gidilip gelinen yol üzerleri hanlar ile desteklenmiş; kentlerin sokakları birbirinden farklı hizmet veren çok sayıda dükkân ve yeme-içme mekânı ile donatılmıştı. Başka kentlerden gelen tüccar ve gezginlerin uğrak yeri haline gelen hanlar ve lokantalar, eğlence ihtiyacını da fark edip karşılamaya başlayınca, kentin nabzının attığı mekânlara dönüşmüş. M.Ö 5. yüzyılda, özellikle deniz aşırı ticari cazibeleri yüksek olan liman kentlerinde, çok sayıda han ve benzeri hizmet veren işletme açılmaya başlamış.
Geçtiğimiz hafta toprağa verdiğimiz değerli Arkeolog Halet Çambel’in kendi mesleğinde tartışmasız çok özel bir yeri vardır. Çalışmaları yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmamış, Avrupa ve Amerika’daki bilim çevrelerinde de büyük kabul görmüştür. Kurduğu ‘Prehistorya Kürsüsü’ ve laboratuvarı, Karatepe’de eşi Nail Çakırhan ile birlikte oluşturduğu türünün ilk ‘Açık Hava Müzesi’, ileriye yönelik günümüz Türk arkeolojisinin önemli köşe taşlarını oluşturmuştur.
Öte yandan Halet Çambel’i mutfak tarihçileri de minnetle anacaklardır. Adana-Osmaniye yakınlarındaki geç Hitit yerleşimi olan Karatepe-Aslantaş’ta buldukları ‘Kralın Yemek Şöleni’ adlı kabartma, sadece Anadolu’nun değil tüm dünyanın mutfak kültürü açısından önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Karatepe-Aslantaş M.Ö 8. yüzyılda, yani ‘Geç Hitit Çağı’nda, kendisini o toprakların hükümdarı olarak tanıtan Asatiwata tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş ve Asativadaya diye isimlendirilmiş. Kalenin batısında bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (bugün Aslantaş baraj gölü) yer alır. Malum, yemeğin tarihi kısaca insanlığın da tarihi demektir. Hititler de, dünyada ‘devlet’ olarak tanımlayabileceğimiz ilk topluluktur. Dolaysıyla kent devletçikleri yoktur, aşiret gruplarından da söz edilemez. Üstelik Hititler, Orta Anadolu’nun yanı sıra Kafkasya’dan Batı Anadolu’ya, Karadeniz’den Mısır’a kadar izlerini takip edebildiğimiz bir mutfak kültürü de yaratmışlardır. Yani mutfak, hayatın tam da merkezindedir. Hatta, Boğazköy’deki Hitit kralının oğluna vasiyet olarak, “Sen önce ekmeğini yiyeceksin, suyunu da içeceksin.” yazan bir tablet bıraktığını biliyoruz.
Bugün gezmek isterseniz ‘Geç Hitit Yurdu’ olan Karatepe-Aslantaş, yüksek kulelerle donatılmıştır ve T biçimli anıtsal iki kapı ile kale içine açılır. Hemen girişte de meşhur “Kralın Yemek Şöleni” kabartması yer alır. Halet Çambel, kazılarda bulduğu bu kabartmayı şöyle tanımlamıştır:
Üstteki Sahne: Kral sol elinde bir köfte tutarken, sağ eliyle geniş bir kap içindeki pidelerden birini almaktadır. Kabın içinde üç köfte daha durmakta… İki uşak da uçuşan sinekleri kovmak ve serin hava sağlamak için yelpaze sallıyor. Daha solda ise uşaklar krala yiyecek içecek getirmekteler. Kızarmış tavşan, et, meyve ve içki...
Alttaki Sahne: Uşaklar şölen için bir öküz ve kuzu getiriyorlar. Çalgıcılar müzik yapıyor. Burada görülen lir, en eski lir biçimine benzemektedir. Kralın yemek masasının altında da, bir maymunu ve bir tavşanı gagalayan yırtıcı kuşları görülüyor.
Halet Hanım, sadece geç Hititler’e değil, prehistoryaya yani tarih öncesine de büyük hizmetler vermiş, insanlık tarihinin karanlık sayfalarının aydınlatılmasında öncelikli rol oynamış bir bilim insanıydı. Zengin coğrafyamızın mutfak kültürüne de hizmeti büyüktü, hep saygı ile anacağız kendisini…
Bu Türkiye için iyi bir haberdir…
Belki TV’lerde görmüşsünüzdür, ABD Başkanı Obama’nın eşi Michele Obama ülkede yayımlanacak bir kamu spotunda kendi yurttaşlarını sağlıklı beslenmeye davet ediyordu. İyi magazindi doğrusu. Bir elmanın sağlıklılığı hangi işlenmiş üründe bulunur ki… Sağlıklı ürünler de önce çiftliklerden gelir.
Dünyada aile çiftlikleri ile önemli gelişmeler var. Sonunda Birleşmiş Milletler de tarımda gerçeği anladı ve 2014 yılını “Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı” olarak ilan etti. Belli ki, açlık-yoksullukla mücadelede ve doğal kaynakların korunmasında, aile çiftçiliğinin önemini vurgulamak amacıyla bu karar alındı. BM Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı José Graziano da Silva, bunların yanı sıra gıda güvenliğinin sağlanması açısından da konunun önemine dikkat
çeken açıklamalarda bulundu. Aile çiftçiliği ile uğraşanlar, hem yerel ticaret ağlarının hem de kültürün bir parçası olduklarından, gelirlerinin büyük bölümünü yerel ve bölgesel pazarlarda harcayarak, tarım ve tarım-dışı alanlarda istihdam yaratılmasına da katkı sağlıyorlar. Slow Food hareketinin ‘yeryüzü pazarları’ da bu anlamda çok başarılı bulunuyor. Sivil bir hareket olan Slow Food’dan, Birleşmiş Milletler’e uzanan yol, aslında aynı yol. Anadolu’da birçok küçük köy ve kasaba, aile çiftçiliği ile geçindiği için, BM’nin bu kararından son derece olumlu etkilenecek. Ülkemizde tarımla uğraşan küçük kesimlere en etkin yardım yollarının belirlenmesi için birtakım adımlar atılacak. BM, doğal kaynakların ve çevrenin korunması, dahası sürdürülebilir kalkınmanın tesisi gibi hayati konularda, aile çiftçiliğinin önemine uluslararası toplumun da dikkatini çekecek.