Elimizde şaşmaz bir kriter var: Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim. Yararlanabilmek için de onu anlayarak okumak gerekir. Aksi halde gelenek dinleşirse, din özgürleştirici işlevini kaybeder ihtirasları meşrulaştırmaya başlar...
Din, çift yönlü kesen bir kılıç gibidir. Fıtrata uygun, akılla çelişmeyen, evrensel boyutlu bir anlayış biçiminin oluşturacağı rahmet rüzgarı insanı insan olmanın zirvesine taşıyabilir. Bunun tersi de doğru, gelenek dinleştiği zaman (Kur'an buna ataların dini adını verir), ufuk daralması oluşur; din özgürleştirici ve bütünleştirici işlevini kaybeder; ayrıştırmaya egemenlik hırsına bağlı ihtirasları meşrulaştırmaya, ölümü ve öldürmeyi kutsamaya başlar. İnsanlığın belleğinde 'seçilmiş travma' türü kalıcı yaralar bu doğrultuda ortaya çıkar... Olumsuzluklara açılan kapının cehalet ve ufuk daralması olduğunu hemen belirtelim.
EVS VE HAZREÇ KABİLELERİ NASIL BARIŞMIŞTI
Bazı yakıcı örnekler ne demek istediğimizi daha anlaşılır kılabilir. Medine'de iki kabile vardır; Evs ve Hazreç. Bunların savaşsız günü olmaz. Ne zaman ki, İslam'la tanışırlar, barışla ve yüksek güven kültürüyle tanışmış olurlar. Hz. Muhammed Medine'ye ayak basıp tarihi medeniyet yürüyüşünü başlattığı zaman, Mekke'den gelenlerle Medinelileri aile aile kardeşleştirir. Savaş yerini, iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda bir yarışa bırakır. Bu olayı bugün bile örnek olarak hatırlayabiliyorsak, o zor koşullarda yaşanan güzelliklerin ne kadar kalıcı olduğunu, ne kadar zihinlerde olumlu iz bıraktığını ayrıca zikretmeye gerek yoktur... Şimdi de karşıt bir örnek hatırlayalım: Yer yine Medine'dir. Hz. Peygamber'in vefatının üzerinden sadece yarım asır geçmiştir. Kerbela olayı sonrasında Medine Ümeyye iktidarına başkaldırmıştır. Tarih 63/683 yılını gösterir, Yezid dönemidir. Acımasız bir ordu, Medine'de yeni bir Kerbela yaratır, taş taş üstünde kalmaz. Kaynaklar o yıl, pek çok gayr-ı meşru çocuğun doğduğundan söz eder... Ümeyye iktidarı, insanlara yaşattığı zulmü dinle temellendirme ve meşrulaştırma yoluna gitmiştir... Daha sonra, kendilerini iktidara Allah'ın getirdiğini, yaşanan olumsuzluklardan sorumlu tutulmamaları gerektiğini iddia edecek kadar ileri gidebilmişlerdir. Cebriye denilen, insan iradesini hiçe sayan, insanı rüzgarın önündeki yaprak gibi ilahi iradenin önünde savrulan bir nesneye indirgeyen anlayış işte bu zihniyetten beslenmiştir.
BİLGİ İTİBARSIZLAŞIRSA CEHALET BAŞLAR
İşin gerçeği, insanlığın bir bütün olarak bir ufuk daralması sürecine girdiğinin işaretlerini görmemek mümkün değildir. Bizim büyütecimizin altında Türkiye olduğuna göre, Türkiye'de din alanında ciddi bir ufuk daralmasının yaşanıp yaşanmadığını konuşmak gerekmektedir. Evet, Türkiye de, din alanında çok ciddi bir ufuk daralmasının işaretleri vardır. Amacımız rahmet, bereket ayı olan Ramazan'da moral bozmak değildir. Fakat Türkiye gibi hemen her sorunun, hemen her tartışmanın bir şekilde dinle irtibatlı olduğu ya da irtibatlandırıldığı bir ülkede, din alanındaki ufuk daralmasının beraberinde gelen ve gelecek olan sorunları görmezlikten gelmek kelimenin tam anlamıyla duyarsızlık olarak nitelendirilebilir. Eğer bir ülkede, din, birleştirici olmak yerine ayrıştırmaya, ayrılıkçı duruşlar dinle meşrulaştırılmaya, dinle ilgili varoluşsal temel gerçekler göz ardı edilmeye başlanmışsa, orada ciddi sorunlar var demektir. Eğer bir yerde din adına akıl düşmanlığı yapılıyor, bilgi itibarsızlaştırılıyorsa, cehalet ve akılsızlık belirleyici olmaya başlar. Bunun sonucu ufuk daralmasıdır. Akıl düşmanlığının dinle meşrulaştırılması, aslında dini işlevsiz kılmaktır. 'İslam bilinmez, yaşanır' demek, esas itibariyle İslam düşmanlığı değil midir? Kur'an açıkça 'bilenlerle bilmeyenler bir olmaz' derken, İslam'ın 'bilgi' ile olan irtibatını kopartmaya çalışmak nasıl izah edilebilir? Kur'an 'hepiniz birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın' derken, kendi mezhebini, tarikatını, cemaatını İslam ile özdeşleştirerek, kurtuluşa ermiş tek fırkanın kendilerinki olduğunu söylemek ufuk darlığı değil de nedir? Din adına özgürlük alanlarını daraltmak ufuk darlığı değil midir?
ÖZÜNDE HIRS, AÇGÖZLÜLÜK BENCİLLİK VAR
Ufuk daralması, dinin evrensel boyutunu etkisiz hale getirir ve insanı bizahiti değer olmaktan çıkartır. Ufuk daralması özünde ezilmişliği, hırsı, açgözlülüğü, bencilliği, tutarsızlığı barındırır. Din, insan hayatına anlam kazandırmak yerine din adına üretilen çarpıklıkları meşrulaştırmaya başlar. Diyoruz ki, Ramazan ayı bir özeleştiri ayıdır. Bu güzel günleri fırsat bilerek, din anlayışımızın bilgi temellerini gözden geçirebiliriz. Hz. Muhammed'i gerçekten 'örnek' alıp almadığımızın hesabını yapabiliriz. Elimizde şaşmaz bir kriter vardır: Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerim. Bundan yararlanabilmek için de onu anlayarak okumak gerekir...
www.hasanonat.net