Geçenlerle bir dostumuzla sohbet ederken, önemli bir hatırlatmada bulundu kendisi; Vietnam Savaşı sırasında Matematik Enstitüsü’nün bahçesine bombalar düşerken dahi Vietnamlı matematikçiler bir teori üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlardı. Bilim aşkı mı diyelim, yoksa işbölümü sorumluluğu mu, her şart altında insanlığın birikimi bir kartopu gibi büyümek durumunda. Kimileri cephede savaşırken, kimilerinin insanlığın varlığa dair sorularına cevap bulması, ben idrakine dair can alıcı sorunlara, can alıcı cevaplar üretmesi gerekiyor. Hatta bazen roller ve ihtiyaçlar değişiyor, dün bir çalışma masasında teori üretmek icap ederken, bugün cephede olmanız gerekiyor.
* * *
Ahmet Davutoğlu Hoca’nın meşhur ‘Medeniyetlerin Ben-İdraki’ makalesini yeniden okurken aklıma geldi tüm bunlar. Gündemden de çok uzaklaşmadan ‘yerlilik’ tartışmasının da irtibatlı olduğu bir mevzuya kapı açtı şu satırlar;
‘Son yıllarda gittikçe artan bir hızla yaygınlık kazanan küreselleşme söylemi evrensellik ve yerellik arasında ilginç bir gerilim alanı oluşturmaktadır. Gerek düşünsel, gerekse pratik alanda evrensellik kavramının yerini almaya başlayan küreselleşme aslında bu anlamda bir tür ölçek ve düzey küçültmeyi yansıtmaktadır. Bütün evreni kuşatma iddiasını ihtiva eden evrensel sözcüğünün yerini yerküredeki yüzeysel bütünleşmeyi ifade eden küresel sözcüğünün alması, zihinsel düzeyde yaşanan iddiasızlaşma olgusunun linguistik bir araç ile ifade edilmesi olarak görülebilir... Küreselleşme söyleminin zirveye ulaştığı bir dönemde yerellik unsurlarının yeniden gündeme gelmesi, bu açıdan, ikinci bir çelişki olarak büyük bir önem taşımaktadır. Yüzeysel küreselleşme çabası kendi iç tepkisini doğurmuş ve yerel medeniyet havzalarında ciddi bir hareketlilik gözlenmeye başlamıştır... Yerel kültürel kimliklerde ve medeniyet havzalarında ortaya çıkan canlanma tepkici bir nitelikten çok, kaybedilen evrensel değerlerin yeniden üretilmesi çabasına yönelen sahici bir arayıştan kaynaklanmaktadır. Fukuyama’nın iddia ettiğinin aksine insanoğlunun arayışı bitmemiştir. Yerel değerlerin küresel yüzeyselleşmeyle hesaplaşan bir şekilde tekrar canlanması bunun en çarpıcı delilidir.’ (Divan, 1997/1)
* * *
‘Yerellik’ ve ‘yerlilik’ kavramlarının nüanslarını dikkate almakla beraber, akrabalıklarından hareketle her birini küreselleşme / evrensellik gibi karşıtlıklar içinde yeniden tartışmak durumundayız. Yine gündemden kopmadan bir atıf yapacak olursak, son ‘yerli ve milli’ tartışmasının, ayağında Amerikan markalı spor ayakkabı ile Sultanahmet’teki Starbucks’ta kahve içen ‘muhafazakâr’ bir genç ile Amsterdam Dam Meydanı’ndaki Simit Sarayı’nda multi-lingual bir Türk gencinin dünyasında neye tekabül ettiğini analiz etmek durumundayız.
1.1 milyon genç seçmen için yerli ve milli tanımını klişelerden soyutlayarak, insanın mayasındaki ‘yerli’ ama aynı zamanda evrensel ilkelere işaret kastıyla özümsetebilecek bir siyaset düşüncesi inşa edebilecek miyiz? Küreselleşmenin ekonomi-politik nitelikli yüzeyselliğini aşarak gençliğin ilgisini, mekân-zaman ve bilgi üçgeninde ‘insan-tabiat, insan-Tanrı, insan-insan’ ilişkisinde, evrensel bir yerliliğe çekebilecek miyiz?
Belki de tam da bu ihtiyaçlarla Hoca’nın bir zamanlar Aksaray/ Millet Caddesi’nde, mütevazı bir dairede tohumlarını attığı ‘ben idraki’ arayışını sürdürmek üzere, yeni gençlerin yine çalışma masalarına kapanıp, yeni çalışmalara odaklanması gerekiyor. Siyaset arenası ne kadar çekişmeli olursa olsun Vietnamlı matematikçilerin yaptığı gibi bilimsel-ilmi sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Zira gençliğin yerlilik ve evrensellik geriliminde küreselleşmenin yüzeyselliğinden kurtulması gerekiyor.