Alman şair Hölderlin’in şiirinden bir dize, bu soru bize; neye yarar şairler yoksunluk zamanında?
Gerçekten önce şunu soralım; şairler yaşıyor mu? Hâlâ aramızdalar mı? Metropollerin bulvarlarında dolaşıyorlar mı? Ya da kasabalaşan şehirlerde, boşalan köylerde? Kıyılarına insan bedenlerinin vurduğu Akdeniz ülkelerinde varlar mı? Halep’te, yıkık dökük Şam sokaklarında ya da şehit cenazelerinin kalktığı cami avlularında?
Yoksa ilhamlarını felek-i zühre’de mi tutuyorlar? Şiirin zamanını mı bekliyorlar köşelerinde?
Yoksa fiber ağlara takılan sözcükler büyülerini kaybetti de, şiir öldü mü diyorlar kendi aralarında? Aksa Mescidi’ne turlar düzenlenebildiği için mi şiir Filistin’den uzak artık?
‘Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir’ diyen şair gibi, yaşayabildiklerimizi şiirin ülkesinden sürgün mü ediyoruz yoksa birer birer?
Oysa şiir umudun elinden tutar İlhan Berk'in dediği gibi.
‘Hep söylemişimdir. Şiirin gücünü hiçbir şeye değişmem. Çünkü şiirin, savaş da dâhil bütün kötülüklerin, pisliklerin üstesinden geleceğine inanırım. Bunda hiç kuşkum yoktur. Bir zamanlar şiirin dünyayı değiştireceğine inanırdım. Bugün şiirin gücünün dünyayı değiştireceğine inanmasam da, dünyanın bir ucundan tutacağına inanıyorum. Bundan da hiç kuşkum yok. En başta da umudun elinden tutar şiir.' (Merdivenşiir, sayı 2, 2005)
Yaşadığımız dünyanın bütün çatışmalarına belki iyi gelir şiir. Belki dünyanın bir ucundan tutar...
* * *
Son yıllarda ülkemizde şiirin durumu nedir? Edebiyat hayata ne katıyor? Şiir yıllıkları her yılın sonunda nasıl bir ülke panoraması çıkarıyor ortaya. Belki de Türkiye'ye bir de buradan bakmak gerek. Şiirin yüksek tepelerinden, şairin derin kuyularından... Değişen siyasal şartlar, dönüşen sosyolojik yapı, yeni gündelik hayat ritüelleri şairlerin kelimelerine nasıl yerleşiyor ülkemizde?
Toplumsal konumları değişen İslamcılar yeni şehirler/yeni düzenler 'inşa' ederken şiiri unuttular diyelim. Eskinin 'sol' romantikleri bütün rikkatlerini kaybetmiş, şiiri ellerinden kayıp giden sınıfsal statüler için yaptıkları hoyrat savaşa kurban mı veriyorlar yoksa?...
Şairlerin de kavgaya dâhil olduğu, nezahati, rikkati unuttuğu bir dünyada, kısa-öz ifadenin, sehl-i mümteninin yerini 140 karakterin aldığı bir evrende şiirin tılsımı söz geçiremiyor artık dünyaya. Şiir inecek kalp bulamadığından olabilir mi?
‘Şiir ne zaman söz geçirdi ki, kötülüklere, savaşlara?’ diyenler olsa da, içinde gerçek yaralar olan her şiirin aynasında kendimizi görür, halimize çekidüzen verirdik şiir esintisinin yüzümüze değdiği zamanlarda...
Şimdi ya gerçek yaralarımız kalmadı ya da şiir topyekûn terk etti artık çivi tutmayan dünyayı...