Women 20 girişimi, küresel kadın sorunlarının tartışıldığı bir platform olarak geçen yazımızda çerçevesini çizdiğimiz şekilde çalışmalarını sürdürüyor. W20 komitesi bu kez iş dünyasından, akademi ve bürokrasiden önde gelen kadın ve erkekleri buluşturdu. Kasım ayında yapılacak G20 toplantısında sunulacak öncelikli politika alanları tartışıldı. Elbette kadınların çoğunlukta olduğu bir toplantıda. Toplantıya Ethem Sancak, Ahmet Çalık ve Cemal Kalyoncu gibi iş dünyasının önde gelen işadamları da katıldı. Kadınların ekonomi ve istihdam alanındaki sorunlarına dair böylesi bir toplantıya ilgi göstermeleri takdir edildi. İşte temel mesele de bu. Çünkü kadın meselesi aynı zamanda bir erkek meselesi. Kadına dair sorunların sadece kadınlar arasında konuşulması, sorunların çözümü adına bir anlam ifade etmiyor.
Toplantının moderatörlüğünü yapan Prof. Sezer Komşuoğlu’nun verileri üzerinden gidecek olursak; Türkiye nüfusunun %49.8’ini kadınlar oluşturuyor. Toplumun yarısı kadınlardan oluşmasına rağmen kadınların sadece 1.2’si işveren durumunda. Yani çalışan kadınların kahir ekseriyeti erkek egemen bir iş dünyası içinde yalnızca istihdam unsuru. İş hayatında kadın yönetici oranı, %12.2. Bu oran ile Türkiye 126 ülke arasında 94. sırada. Benzer şekilde üniversite öğrencilerinin %45.8’i, akademisyenlerin %41’i kadın olduğu halde kadın rektör oranı %7.4. Keza bürokraside üst düzey yönetici oranı %9.8. Görüldüğü üzere farklı meslek gruplarında kadınlar ciddi bir cam tavan engeliyle karşı karşıyalar. Yani kariyerlerinde belli bir noktaya geldikten sonra yönetici olmak, karar mekanizması içinde yer almak konusunda engellerle karşılaşıyorlar. Elbette bunun çok çeşitli sebepleri var. Erkek egemen kültür içinde kadın yöneticilerin getirdiği üslup, yönetim tarzı erkekler tarafından benimsenemiyor. Öte yandan kadınlara ihale edilmiş aile sorumlulukları, çocuk sahibi olmanın getirdiği yükümlülükler ciddi bir engel teşkil ediyor. Sorun, bir yönüyle zihniyet ama diğer yönüyle hukuk başta olmak üzere pratik birtakım düzenlemelerle ilgili. Esnek mesai saatleri gibi kadının çalışma hayatındaki zorluklarını ortadan kaldıracak tedbirlerin alınması gerekiyor ki, kadının erkek meslektaşlarıyla aynı kulvarda çalışabilmesinin ve yükselebilmesinin önündeki engeller kalksın, aynı zamanda aile kurumu yara almasın. Şu anda kadınların temel sorunlarla mücadele etmesi kadar karar mekanizmalarında yer alma konusunda da talepkâr olması lazım ki, kadın duyarlılığı her alanda sorunlara deva olsun. Zira, herhangi bir fikrin kitleselleşebilmesi, daha geniş topluluklarca kabul görebilmesi onun belli bir yayılım eşiğini aşmasına bağlı. Şayet o yayılım oluşmuşsa fikir zaten geometrik biçimde yayılıyor ve artık kitlelerin görüşü haline gelebiliyor.
Konunun çok önemli bir başka boyutu ise, kadın varlığını sadece sayısal bir oranla ifade etme hatası ki, mesele sadece kadın olmak değil. Nitekim, ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, erkeklere taş çıkarırcasına Irak’a yönelik BM ambargosu yüzünden 500 bin çocuğun ölümü için ‘öldürdük ama buna değdi’ diyebilmişti. Karar mekanizmasında kadın varlığı elbette önemli fakat aslolan kadın olsun, erkek olsun insani değerleri taşımak. Yani önce insan olabilmek...
W20 istişare toplantısındaki küçük ayrıntı dikkat çekiciydi. Başarılı işkadınlarından birisi konuşması boyunca ‘işinsanı’ demeyi tercih etti. Belki de işinsanlarının, biliminsanlarının, kadın siyasetçi- kadın yazar vurgusu yapılmadan siyaset ve yazın dünyasının ‘insanlık değerleri’ni kadına ya da erkeğe havale etmeden yaygınlaştırabilmesi. Vicdanlı olmayı kadına, cesaret ve özgüvenli karar merci olmayı erkeklere havale ettiğimizde kadın ve erkek birbirinin alanına girdiğinde değişerek, kendisi olmaktan çıkarak giriyor.