Emekçi kardeşlerimin Bir Mayıs Bayramı'nı kutlarım
Nasıl teşekkür edilir hayata? O kadar çok yolu var ki... Hayatın değerini bilmenin, hakkını vermenin sevgiyle sağlanabildiği açık. Yeryüzünün, evrenin bütünündeki sonsuz oluşum karşısında, bu oluşumu kavramaya çabalayan bir insan olarak, saygıyla karışık sevgi duymama olanağı var mı? Yıldızlı gökyüzü altında, gözümüzü alamadığımız özellikler, yüreğimizi dolduran heyecan bize ne söylüyor? 'Bu görkemli varoluşu yaşayan olarak, düşün, anlamaya çabala, borçlu olduğunu gör: Sana verilmiş olanakları en iyi biçimde gerçekleştirmeye çalış. Bu hayat sana verilmiş. Sen ne verebilirsin karşılığında? Sevgi, saygı, huşu içinde, sende olan, bu hayata verebileceğin nelerdir?' Belki, evrenin sonsuz uzak köşelerinden, belki hemen önümüzde üzerine çiğ düşmüş bir gül yaprağından böyle bir ileti gelmektedir: Borcunu öde!
İşte bu borcu ödemenin en saygın yollarından biri de emektir. Alınteridir. Çalışmaktır. İçimizde insan gibi insan olmanın aşkıyla yanan bir ödev duygusu içinde çalışmak. Çalışarak, dünyayı daha yaşanır, daha güzel bir hale getirmeye çabalamak.
İnsan, bu çıplak yeryüzünü alınteriyle donatmaya uğraşıyor. Bilimiyle, teknolojisiyle, sanatıyla, düşüncesi, inancıyla. Yaşama hakkını hak etmeye çalışıyor. İçine doğduğu hayata, hayat katma, hayatı zenginleştirip çeşitlendirme, insanın yeryüzündeki tarihinin önemli özelliklerinden olmuş.
Bunun yanında, insan kardeşlerinin yaşama hakkına saldıran, yeryüzündeki yaşamı, kendi hırsları, çıkarları doğrultusunda ortadan kaldırmaya çalışan insanlar da hep varolagelmiş. İnsan hayata borçlu bir varlık ama aynı zamanda eksik bir varlık. Yanılabilir, sapabilir bir varlık. Bu eksikliği, varoluşundaki borçluluğu görmeyi engelliyor. Tersine çoğu zaman kendini alacaklı bir varlık gibi görüyor insan. Hayatından yakınıyor. Yakınmak bir yana lanet okuyabiliyor. Hayatın ona hakettiklerini vermediğini söylüyor. İnsanlar nankör, hayat güvenilmezdir ona göre. Zulüm ve işkencelerle dolu bir dünyada, böyle düşünen insanlar, hayatı suçlamakta kendilerini haklı görüyorlar! Hayatında bir kez olsa huzur bulmamış, sevilmemiş, saygı görmemiş, insan yerine konulmamış biri, saygı nasıl duysun hayata, nasıl düşünsün borçlu olduğunu?
Peki neden tersinden düşünmüyoruz? Dünyanın büyük öçüde bu hale gelmesinde, kendimizi alacaklı sanma yanılgımız yok mu? Eksikliğimizi, borçluluğumuzu görebilmenin bedelini insanlık tarihi boyunca ne denli ağır ödediğimizi nasıl da unutuyoruz?
***
Bitip tükenmek bilmeyen sahip olma hırsı, insanın gözlerini kör ediyor. Eksikliğini, borçluluğunu idrak etmiş bir insanın, hayatı daha da güzelleştirmek için giriştiği bir çabanın sonucu olan saygın bir tutku değildir bu! Kendini alacaklı, mükemmel sanan gafil insanların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hırslarının sarhoşluğundan, karşılarına çıkan dünyada arzularını gerçekleştirmeye yarayan her yol meşru olmaya başlıyor. Bu insanlar için hırsızlık doğaldır; örneğin, yalan söyleme, yolsuzluk, yaptıkları işin doğal parçasıdır. Neden? Değer yaşamazlar çünkü. Yaşadıkları, abarttıkları değerler, yüzyıllardır farklı kültürlerin kokuşmasında ortaya çıkan değerlerdir. Para ve ün yanında sığlıkları içinde hazları yücelten değerler.
Alınterinin, emeğin, hayata olan borcun ödenmesinde, insanı insan kılan en büyük değerler olduğunun unutulması, rahatına düşkün, tembel, borcunu kolayca görmezden gelen insanın çok sık başvurduğu bir gaflettir. Bu hayatı bezeyen bunca güzellikler, bir park kanepesinde, bir şiirde, bir muhteşem mimari eser karşısında yaşadıklarımız, alınterimizle bu dünyaya armağan ettiğimiz güzellikler değil midir? Hangi eser, çalıp çırpmayla, kopya çekmekle, hırsızlıkla meydana getirilmiş de kalıcı olmuştur? O muhterem alınterinin, örneğin bilimsel araştırmalarda, ne denli önemli olduğu, nasıl görmezden gelinir? Sabır içinde, hakikat önünde, büyük bir aşk ile, bitmez tükenmez bir enerjiyle araştırma yapan bilimci, hayata olan borcunu, önünde saygıyla eğileceğimiz bir biçimde ödemekte değil midir? Bir hastalığın çaresini bulmaya çabalayan bir araştırmacı, bir doğal afete karşı önlemler arayan bir mühendis, toplumun bir yarasını sarmaya uğraşan toplumbilimci, siyaset bilimci, yüreklerindeki insan olma heyecanıyla borçlu ve eksikli olduklarının bilinci içinde insan gibi insan olmayı çabalamaktadır.
***
Her saygın hakikat araştırmasının içtenliği, saygınlığının yanında bozuk niyetli, kolaycı, alınterine saygısız insanların, bu gezegendeki insanın yaşamına tuzak kuranların girişimleri olacaktır. İnsanın alınteriyle kazandıklarına, ulaştıklarına göz dikmiş; bu, hayat yok edici, çirkinlik besleyen, emek edepsizlerine karşı savaş, yeryüzü varoldukça sürecektir. Kim kazanacaktır sonunda? Alınteri edepsizleri mi, hayatı sürekli dönüştürmeye, geliştirmeye çalışan, emeğin muhabbet erbabı mı?
İnsanız. Kötü yanlarımız olsa da, insana ve emeğiyle başardığı hayata güveniriz. Eksiklerimizi ve borcumuzu bilerek, geleceğimizi alınterimizle dokumaya çalışırız.