Neresinden başlayayım, bilmem ki! Yıllardır bir kısır döngünün içindeyiz. Her Kurban Bayramı aynı muhabbetler, görüntüler ve gariplikler yaşanıyor ülkemizde…
Önce, sözde “hayvan hakları savunucusu” birtakım zıpçıktılar beliriyor ortalıkta. “Hayvana eziyet” muhabbeti dolaşıyor sağda solda. Bazıları da “Kurban kesecek misin bu sene de?” sorusunun ardından “evet” cevabını alınca yüzünü buruşturuyor:
-Yazık ama be…
Sakın yanlış anlaşılmasın. Bunlar vejeteryan filan değiller. Sofralarından eksik olmayan eti lüpletmekten rahatsız olmazlar. Ama iş kurbana geldiğinde, acıma duyguları kabarıp tavan yapar. “Yazık” demeye başlarlar hemen. İçlerinde “yazık’ kelimesinin arkasına bir de “günah” sözcüğünü ekleyenler var ki, onların durumu ise, kelimenin tam anlamıyla evlere şenlik!
Oysa, bu muhabbetin tam tersi olmalı bence…
Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyene “Ayıp değil mi?” diye yüklenilmeli mesela. “Biraz parana kıy da fakir-fukara da et yesin” denilmeli.
Sakın ola “Adam inanmıyordur, kesmez kardeşim” demeyin. Eyvallah, ama “yazık” diyerek bir insanın inancı ve kestiği kurban sorgulanabiliyorsa, “insanlıktan” bahsederek sosyal dayanışma eksikliği de sorgulanabilir herhalde.
Hatta bu çok daha doğru olur!
***
Devam edelim isterseniz…
Birtakım kuruluşlar, her Kurban Bayramı öncesi ilanlar verirler, bizim ülkemizde. Kendilerine “kurban bağışı yapılmasını” isterler. Ama kastedilen “kurban bağışı” değildir. Aslında kurbanın parasının kendilerine verilmesini isterler. Şimdi haklarını yemeyelim, “kurban bağışı” dediklerinin nerede kullanılacağını da yazarlar.
Ya parayı alıp o kurbanı kesmezler… Ya da kesip depolara doldurur, sonra da satarlar…
Vatandaş da “kurban bağışı” yaptığını ve üzerindeki yükün kalktığını sanır!
Şimdi kimse kusura bakmasın, ama bu sergilenenler vatandaşın dini duygularıyla oynamaktır. Sahtekârlıktır, istismarcılıktır.
Kurban eti satılamaz çünkü! Kurban, fakir-fukara ile dayanışma için kesilir. Bir hayvan kesildikten sonra satılır ise, onun adı kurban ibadeti değil ticaret olur.
Ama kimse onlara “sen ne yapıyorsun” diye sormaz. Haklarında “vatandaşın dini duygularıyla oynadıkları ve onları yanılttıkları” için işlem yapılmaz.
Çünkü, “hayır işleri için” bir araya gelmiş hassas kuruluşlardır onlar! Öyle yazar kuruluş belgelerinde. O yüzden hiç kimse üzerlerine gidip, sıkıntı çıkarmak istemez!
***
Biraz da iğneyi kendimize batıralım isterseniz: Peki kurban kesenler olarak biz ne yaparız? Nasıl bir davranış sergileriz?.
Pek çoğumuz o etlerin en güzel yerlerini kendimiz için ayırırız. Kalanları ise kovalara doldurup, kıyma yaptırmak için marketlerin yolunu tutarız. Sonra da kışlık et ihtiyacımız için derin donduruculara atarız.
Bazı evler sucuk imalathanesi gibi çalışır Kurban Bayramlarında! Balkonlara kangal kangal sucuklar asılır!
Geriye kalırsa eğer, o da eşe dosta dağıtılır.
Fakir-fukara gözden ırak olduğu için genellikle görülmez. Onların hakkı çoğunlukla gözetilmez. Ama biz yine de “kurbanı kestik” diye kendimizi avutur, evimize gidip, büyük bir huzur içinde yan gelir yatarız.
Kan akıtınca, kurban borcunun da üzerimizden kalktığını sanırız!
Kimse de çıkıp eleştirmez, eleştiremez bu durumu. Hatta eleştiren olursa, dini görevini yapan insanlara saldırı olarak bile adlandırılır!
Kurban Bayramlarında böyle kör-topal yolumuza devam ederiz işte…
***
Bu Kurban Bayramı’nda da durumumuz budur vesselam!..
Kimse konuşmuyor, kimse yazmıyor, kimse de üzerinde durmuyor; bari ben yazayım dedim. Manzara nedir görünsün istedim.
“Manzara” dedim, sakın kimse “manzara-i umumiye” sanmasın. Ben sadece genel görüntü içindeki garipliklere temas etmek istedim.
Allah kesenlerin kurbanlarını kabul etsin. Kesemeyenlere de nasip etsin. Herkese iyi bayramlar. Bayramınız bayram olsun!