Madem referansları Atatürk ve madem sürekli olarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyorlar, biz de konuya oradan girelim. Kendini Atatürkçü olarak sunanlara, biraz Atatürk dersi verelim…
Çok ihtiyaçları var çünkü!
Yıl 1931. 20 Temmuz’da TBMM’de bir kanun çıkarılıyor. “İsyan mıntıkasında işlenen ef’alin suç sayılmayacağına dair” 1850 numaralı kanun bu. Ef’al’i bugünkü Türkçeye çevirirsek, fiil, işler ve ameller anlamına geliyor.
Ve aynen şöyle deniyor:
“Erciş, Zilan, Ağrıdağ havalisinde vuku bulan isyanla, bunu müteakip birinci umumi müfettişlik mıntıkası ve Erzincan’ın Pülümür Kazası dahilinde yapılan takip ve tedip hareketleri münasebetleri ile 20 Haziran 1930’dan 1 Kanunuevvel 1930 tarihine kadar askeri kuvvetler ve devlet memurlarıyla bunlarla birlikte hareket eden bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alakadar vakaların tenkili emrinde gerek müstakilen ve gerekse müştereken işlenmiş ef’al ve harekat suç sayılmaz.”
Neymiş? Bir daha okuyun isterseniz. İsyancı eşkıyayı uzaklaştırmak suç değilmiş. Bunu yapan vatandaşa ceza verilemezmiş. Atatürk’ün çıkardığı kanun böyle diyor. Üstelik “tenkil” kelimesinden yola çıkarsak, bu kanunla vatandaşa eşkıyayı “cezalandırma” hakkı bile tanınıyor.
Peki bugün kendine “Atatürkçü” adını verenler ne yapıyor? Cumhuriyet Hükümeti, FETÖ’cü eşkıya için benzer bir KHK çıkardı diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Üstelik bu kararname, sınırları Atatürk’ün çıkardığı kadar geniş tutmuyor. Vatandaşa, hainleri cezalandırma hakkını vermiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, buna rağmen yapılan düzenlemeye “linç kararnamesi” diyebiliyor. “Linç yapanlara ömür boyu dokunulmazlık veriliyor” diye ortalığı ayağa kaldırmaya çalışıyor.
Oysa bugün Erdoğan ne yapmışsa, Atatürk de zamanında aynısını yapmış. Ya da Atatürk’ün geçmişte yaptığını bugün Erdoğan yapıyor.
Görüyorsunuz işte, “Atatürkçülük” denildiğinde mangalda kül bırakmayan Kılıçdaroğlu gibiler Atatürk’ün ne kadar uzağında! O’nunla, O’nun ülkenin birlik ve bütünlüğüne ve halka bakışıyla uzaktan yakından ilgileri yok.
Bir tek bu da değil. Sürekli yazıyorum, daha onlarca örnek verebilirim.
***
Son KHK ile ilgili çıkarılan gürültüye “bir kaşık suda fırtına koparmak” da, “halka karşı darbecileri koruma refleksi” de, “hukuki cehalet” ve “kötü niyetli yeni bir kampanya” da diyebilirsiniz…
Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar…
Bu düzenlemeyi yerden yere vurmak için ne yaparlarsa yapsınlar…
Anayasa’nın 17. Maddesi’nin ikinci fıkrası karşısında hiçbirinin hükmü yok. Anayasa zaten 15 Temmuz Darbecilerine direnen halkı koruyor. Bugün yapılan, sadece Anayasa korumasını KHK ile daha açık ve net bir hale getirmekten ibaret.
Bakın Anayasa Maddesi ne diyor:
“Bir ayaklanma ve isyanın bastırılması, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri birinci maddenin dışındadır.”
Mesele bu kadar net!
Üstelik, halk o gece ve devamında en yetkili merci olan Cumhurbaşkanı’nın yaptığı çağrıyla sokaklara dökülmüş, canına, malına ve hürriyetine kasteden FETÖ’cü eşkıyaya karşı meşru müdafaa hakkını kullanmıştır. Bir anlamda görevlendirilmiştir. Karşısındaki uçak ve tanklar dikkate alındığında orantısız bir güç kullanımı da söz konusu değildir.
Ayrıca, ortalığa dökülüp, “Ben hukuk profesörüyüm, olmaz böyle şey” diyenlerin tepkileri de bir anlam ifade etmez. Biz avukat cübbesi takıp karşımıza çıkan ne profesörler gördük. Onların karşısında ne davalar kazandık!
Kim ne derse desin, kim kendini paralarsa paralasın… Doğru, hukuki ve kanuni olan yapılmıştır. Mesele bu kadar basittir. Tartışılacak bir tarafı yoktur.