28 Şubat, tarihin en alçak, sonuçları itibariyle en yıkıcı ama en “salak” darbesiydi.
Mebzul miktar mağdur yarattı.
On binlerce kişi okullarından atıldı.
On binlerce kişi işsiz kaldı.
Binlerce derneğin, vakfın, okulun, Kur’an Kursu’nun kapısına kilit vuruldu.
Binlerce kişi “uyduruk” delillerle yargılanıp mahkûm edildi.
Ki, üzerinden 23 yıl geçtiği halde, hâlâ “içeride” yüzlerce hükümlü bulunuyor ve “iade-i muhakeme” taleplerine cevap bekliyor.
Kimi çevrelerin ısrarla “ulusalcı darbe” dedikleri 28 Şubat, evet, “ulusalcı” bilinen çevrelerin korkularını kullanarak bir meşruiyet alanı oluşturmuştu ama tipik bir CIA darbesiydi.
Patronaj koltuğunda İsrail-ABD oturuyordu.
Bu o kadar böyleydi ki, her türlü “İsrail-ABD karşıtlığı” anında cezalandırılıyordu. Kudüs Gecesi’ni hatırlayalım...
Kudüs’e sahip çıkmak suçtu.
Buna yeltenenler önce Aydın Doğan’ın “maaşlı” adamları tarafından, sonra da brifingli yargı tarafından (ki, asıl brifingi Fetullah’tan aldıkları ortaya çıktı) cezalandırılıyordu.
Darbe, 19. yüzyıl pozitivizmiyle, her derdin mutlak ilacı Kemalist ideolojiyi bütünleştirmeyi amaçlıyordu. Bu bütünleştirme çabası, “demokratikleşme” olarak lanse edilse de, brifingli entelijansiya için asıl motivasyon Erbakan’dan, daha doğrusu halkın iktidarından kurtulmaktı.
Kurtulamadılar ama...
Halkın iktidarına yenildiler...
Derler ki, 28 Şubat süreci AK Parti iktidarıyla birlikte sona ermiştir...
Biraz öyledir ama süreci bitiren asıl aktör, darbenin en kudretli ismi Orgeneral Çevik Bir’dir... Genelkurmay İkinci Başkanı olarak binbir emekle kurduğu yapıyı 30 saniyede göçertmiştir ve darbesini maskara hale getirmiştir.
Nasıl mı?
Şöyle:
Çevik Bir sivil hayata intikal edince, önce Amerika’ya gitti. Orada İsrail yanlısı bir kuruluşun lütfettiği “Uluslararası Liderlik Ödülü”nü aldı. Sonra Türkiye’ye döndü ve Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı.
Durumunu “müjdelemek” için
kamuoyunun huzuruna çıkması gerekiyordu.
Bir basın toplantısı düzenledi.
Bir gazeteci sordu: “Niçin Cumhurbaşkanlığına aday oldunuz?”
Çevik Bir şu cevabı verdi: “Sivil toplumun önünü açmak için...”
Düşünebiliyor musunuz? Görev yaptığı dönem içinde sivil toplumun çanına ot tıkamış, binlerce sivil toplum örgütünün kapatılması emrini vermiş, gazeteciler hakkındaki “seri” suç duyurularının altına imza atmış Çevik Bir (bu satırların yazarı hakkındaki suç duyurularının altında da Çevik Bir imzası bulunuyordu) “sivil toplumun önünü açmak için” Cumhurbaşkanlığına aday oluyor.
Şaka gibi...
Bir başka gazeteci şöyle bir soru sordu: “Sizin Cumhurbaşkanlığınız döneminde 28 Şubat benzeri bir müdahale yaşansa, tavrınız ne olur?”
Bu soruya da, inanamayacaksınız ama “şaşkın” Çevik Bir aynen şu cevabı verdi: “Allah bir daha milletimize o günleri göstermesin!”
Bana göre bu cevaptan sonra da 28 Şubat bitti...
Hemen oracıkta bitti...
1000 yıl süreceği öngörülüyordu, 30 saniyede bitti...
Bitiren, Çevik Bir oldu!
Bu yüzden, “Tarihin en alçak, sonuçları itibarıyla en yıkıcı ama en salak darbesiydi” diyorum.
Bir gün karşılaşırsak Çevik Bir’e şunları söyleyeceğim: “Allah’ın bir daha milletimize göstermesini istemediğiniz şeyi, siz ve silah arkadaşlarınız bizzat bu millete yaşattınız. Postmodern darbe yaparak yüz binlerce insanın canını yaktınız, 2001 ekonomik krizinin temellerini attınız, ülkeyi geriye götürdünüz. Şimdi rahat mısınız?”