Misafirimle ayların manasından konuşmaya devam edeceğiz. Ama belli kurallardan öylesine sohbete girdik ki sözünü kesemedim.
Kaldığı yerden devam etti:
'Hayatta ne mutlu o kimseye ki yeterli tecrübeden sonra gönlünü Allah'tan başka her şeyden soğutmuş ola. Kim Allah'tan başka her şeyden soğuyabilir. Allah yerine koyup taptıklarının onu huzur ve mutluluğa değil şikayet ve eziyete taşıdığını görenler. Kim Allah yerine başka şeyleri koyup tapar. Esasen Hakk'ın ezeli ve ebedi varlık veçhinde (yüzünde) gelip geçici beliren ve yine esasen onun isimlerinin şavkından başka varlıkları olmayan şeyleri, sanki kendilerinden menkullermiş ve ebedilermiş gibi görüp onların varlık sihirlerine kapılanlar. Bu ne müthiş aldanıştır. Şeylere bakanlar Hakk'ın ancak isimlerinin varlık şavkını görürler. Onlarda mutluluk ve huzur ararlar. Halbuki bakanın gözünden Hak sıfatlarının şavkından şeylere nurlar saçar. Çünkü sıfatların varlık kıymeti isimlerinkinden daha kalıcı ve üstündür. Ve hiç şüphesiz Hakk'ın sıfatları alemde insanda belirdiği gibi başka şeylerde belirmemektedir. Böyle olduğu halde insan eşyada beyhude hangi huzuru ve mutluluğu aramaktadır. Eşya insanın nuruna aşık ve bende iken insan bendesine bende olmakla hangi huzura varacaktır. Bunu Mevlana'dan duy: Sen altına aşık olmuşsun amma altın benim nuruma aşık...
Şüphe yok ki mevcut olan her şey O'nun zati tecellisinden nasibini alır. Buna vech-i has denir. Hak şeyleri O yüzü görenlere kement etmiştir. Şeyler an be an kement olup O yüzü görenleri boyunlarından Hakk'a çekerler. Hakk'ın yüzünün cazibesine ayna olmuş şeylerin O'nu görenlerin boynuna eziyeti de yoktur. Kemendin sıkmasından kaynaklanan belalar, sevilende sevgilinin sevgi ve istek cevirleridir, nazlarıdır, sitemleridir. Asla Hakk'ın yerine geçmezler. Onlar Hakk'ı bırakıp şeylere tapmazlar. Şeylerden Hakk'ın neşesini alırlar. Onların varlıklarını Hakk'ın zatında batmış görürler. Muameleleri de buna göredir. O'ndan alır ve yine O'na verirler. Eşya üzerinden tüm kullukları ancak Hakk'adır. O kutsi varlığa olan devamlı çekilişleri vasıtasıyla kendilerinden tamamen geçip, fena bulup hayret ve cezbe içindedirler. Bu halde Hak Teala'dan başka bir şey görmez ve bilmez olurlar. Böyle olmayıp ta O kutsal zata olan çekilmenin doğru yolunu kaybedenler, kendilerine esir olur, kendisinden başka bir şey görmez, bilmez olurlar. Gördükleri ve bildikleri arasından kendi iştah ve heveslerini büyütür, ilah edinirler. Kullukları bu şeyler elinden kendi benliklerine olur. Bunu Kuran'dan duy: Benliğini ilah edinip tapanı gördün mü... Yaptıkları her iş karanlık üzere olur, üzerlerine zulmet artar. Hak müşahedesi (Hak görüşü) ve vahdetten (birlikten) daima mahrum ve uzak olurlar. Tüm azalarından zulüm akar. Çabalarından da bir ruh (zevk) hasıl olmaz. Şehvetlerinin parçaladığı ayrımcılık evinde otururlar. İşleri hep şikayet ve pişmanlık olur. Maddi manevi azaplara müsait hale gelirler. Bu hale gelenlere Hak'tan başkasına tapmayanların nasihati 'Allah'tan başkasına tapmayacaksın' olur. Nasıl dersen şimdi Ahrar'dan işit:
Eğer birlik nedir diye sorarlarsa şöyle de: Hak Teala'nın varlığından başkasını bilmekten ve hissetmekten gönlünü kurtarmak ve ayırmaktır.
Allah ile olmak nedir diye sorarlarsa de ki: Allah Teala'nın varlığında batmaktır. Saadet nedir diye sorarlarsa şöyle de: Hak Teala'yı görüp kendinden kurtulmaktır.
Şikayetin ne olduğunu sorduklarında ise de ki: Kendisine esir olmak, Hak'tan uzak kalmaktır.
Ulaşmak nedir diye sorarlarsa de ki: Hakk'ın vücudunun nurunun müşahedesinden (görünüşünden) dolayı kendini unutmaktır.
Ayrılık nedir diye sorarlarsa şöyle de: Hak Teala'nın dışındaki şeylerden gönlü ayırmaktır.
Nihayet kendinden geçmek nedir diye sorarlarsa şöyle cevap ver: Gönülde bir halin zahir olmasıdır. Öyle ki, bu halden önce örtmesi gereken bir şeyi artık örtmeye güç yetiremez.