3 gündür Yunanistan Halkidiki'deyiz.
Selanik yakınlarında bulunan ve Yunanistan'ın adalarından sonra en popüler tatil yeri olan bu beldeye, Dünya Okullar Satranç Şampiyonası'nda yarışan Milli oyuncularımızı izlemek üzere geldik.
41 ülkeden 550 sporcunun yarıştığı şampiyonaya Türkiye 64 sporcuyla katılıyor.
Neredeyse en kalabalık kafile Türkiye'nin.
Peki biz satrançta buralara nasıl geldik?
Kazandığımız başarılardan haberimiz var mı?
Şu anda Türkiye'de Satranç Federasyonu kayıtlarında bulunan oyuncu sayısı 274 bin 866.
Rakam inanılmaz.
Türkiye'nin en fazla kayıtlı sporcusu bulunan federasyonu olmuş durumdalar.
Peki artan bu ilginin sebebi ne?
Destek ve özverili çalışma.
2005 yılından itibaren İş Bankası Satranç Federasyonu'nun Ana Sponsoru olmaya karar veriyor.
O güne kadar ağırlıklı olarak futbol takımlarına ve sporuna destek veren banka fikir değiştiriyor ve satrancı destekliyor.
Ve bakın neler oluyor;
2005 yılına kadar okullarda çok az sayıda bulunan satranç sınıflarına tam 7.860 tane daha ekliyorlar.
Satranç sınıflarının artmasıyla birlikte Milli Eğitim seçmeli ders olarak bu sporun yapılmasına izin veriyor.
Ve şu anda satrancı seçen öğrenci sayısı tam 2,5 milyon.
2005 öncesi bu rakam 100 binin altındaymış.
Destek ve özverili çalışma.
İş Bankası'nın desteğini arkasına alan Türkiye Satranç Federasyonu olağanüstü işlere imza atıyor ve her yıl ülkemize madalyalar getirmeye başlıyor.
Ve uluslararası turnuvalarda kazandığımız madalya sayısı 190'a ulaşıyor.
Doping yok...
Şaibe yok...
Kimseye yalakalık yapmak yok...
Akla destek verilince neler başarabileceğimizin kanıtı bir çalışma, kelimenin tam manasıyla bir satranç devrimi gerçekleşiyor Türkiye'de.
Hem Satranç Federasyonu'na hem İş Bankası'na bravo.
Darısı sponsorluk bütçelerini "halk bunu seviyor" diye ısrarla aynı yerlere harcayan diğer kurumların başına.
Selanik'te 1,5 yıldır bitmeyen restorasyon
Selanik'i de kapsayan küçük Batı Trakya gezimizde gördük ki Yunanistan gerçekten büyük bir kriz yaşıyor.
Kapanan dükkanlar, satılık evler hemen göze çarpıyor.
Konuştuğumuz herkes krizden bahsediyor.
Halikidiki'den dönüşte bir Selanik turu yapıyoruz.
Elbette ilk görmek isteğimiz yer Atatürk'ün doğduğu ev.
Türkiye'nin Selanik Konsolosluk binasıyla aynı yerde bulunan müzenin önünde cumartesi günü müthiş bir kalabalık var.
Türkiye'den gelen otobüsler o kadar çok ki trafik etkileniyor.
Kapının önünde epeyce bekledikten sonra bir konsolosluk görevlisi bizim grubu içeri alıyor ve bir avluya geçiyoruz. Karşımızda Mustafa Kemal'in ders kitaplarından görüntüsünü ezberlediğimiz evi.
Ve ev kapı duvar.
Tüm kapılar, pencereler kapalı.
Müzeye giremiyoruz.
Tam 1,5 yıldır devam eden restorasyon çalışması hala bitmemiş.
Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a göre geçen yıl kasım ayında, sonra yapılan açıklamalarda ise bu yılın nisan ayında bitmesi gereken çalışmalar hala sürüyor.
Müzenin içinde bulunan tüm eşyaların Türkiye'ye taşındığını ve İzmit'te sergilendiğini öğreniyoruz.
Fakat yüzlerce kilometre öteden ülkelerinin kurucusunun doğduğu evi görmeye gelen yüzlerce kişi sadece kapalı kapılar görüyor.
Asıl önemlisi bizim bu nafile gezimizde yaşadığımız durumu her gün tüm Selanik halkı izliyor.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, kurucusunun doğduğu evi için yaptığı bir restorasyon çalışmasını 1,5 yılda nasıl bitiremez akıl almıyor.
Hızlı trenler, adliye binaları, köprüler, otoyollar için müteahhitlerle herkesin önünde daha çabuk bitmesi için çatır çatır pazarlık yapan devlet büyükleri neden bu işin daha hızlı bitmesi için bir çaba göstermiyor?
Kültür Bakanı veya Dışişleri Bakanı'nın bu işe bir el atması gerekmiyor mu?
Hatta konuya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül müdahale edemez mi?