Devrim ve ayaklanmalar öncesinde bölgeye baktığımızda göreceğimiz temel gerçek buradaki faşist, diktatör, gerici, ilkel ve çağdışı tüm iktidarların arkasında hep ABD ve müttefiki Batılı ülkeler vardı ve öyle devam ediyor. Yani Batılı ülkelerin coğrafyamızdaki halk hareketlerine yönelik desteği tümüyle palavradır. Palavra olmasaydı Batılı ülkeler başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerindeki yönetimlerle derhal ilişkilerini keser ve kendi ülkelerindeki mal varlıklarına el koyardı. Batılı ülkeler coğrafyamızdaki zenginlikleri ve bu ülkelere satılan silah ve diğer malları düşünür. Aynı zamanda yüzyıllardır süregelen tarihsel hesaplaşmayı da asla unutmaz...
Durum böyle olunca acaba Türkiye neden Batı ile birlikte olaylara taraf oldu?
Yani Türkiye acaba neden Mısır, Tunus, Libya ve Suriye'deki gelişmelere dolaylı da olsa müdahale etti. Daha açık bir ifade ile Başbakan Erdoğan acaba neden özel dostluk ilişkileri geliştirdiği bu ülkelerin liderlerine 'Hadi gidin artık' dedi.
Batılı ülkeler kendi hesapları doğrultusunda bu tür çağırılarda bulunur ve o yönde kararlar alabilir. Çünkü onlar emperyalist ülkelerdir ve niyetleri başkadır.
Peki Türkiye'nin çıkarları ne olabilirdi?
Türkiye son 7-8 yılda coğrafyadaki tüm halklar ve ülkeler bağlamında olağanüstü prestij, saygınlık, sevgi ve ekonomik yarar sağlamıştı. Bölgemizdeki halklar açısından Türkiye demokratik ve çağdaş bir modeldi. Ama aynı Türkiye, coğrafyamızdaki tüm farklı siyasal iktidarlar nezdinde de güvenirlilik, inandırıcılık ve saygınlık kazanmıştı. Yani Türkiye siyasal tercihi ne olursa olsun tüm Arap yönetimler ve halklar tarafından özel bir yere yerleştirilmişti. Ama aynı Türkiye son gelişmeler karşısında oldukça zor anlar yaşadı, yaşıyor. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın söylemi ile gündem belirleyen ülke olmak yerine Türkiye ancak ABD ve Batılı ülkeler bir şeyler açıkladıktan sonra tavır koydu bu ise Batılı ülkeler dahil hiçbir tarafı mutlu etmedi. Oysa Türkiye, çok genel cümlelerle tavrını açıklayarak bölgedeki gelişmelerin hiçbir tarafının yanında görünmeyebilirdi. Örneğin Türkiye yıllardır yaptığı gibi bölgedeki tüm yönetimlere sabırlı bir şekilde 'demokrat olun ve halklarınıza saygı gösterin' diyebilir ve Batılı ülkelerden bölge halklarını rahat bırakmasını isteyebilirdi. Çünkü Batılı ülkelerin planlarında Türkiye'ye göre de hesaplar vardır. Batılı ülkeler Sırpların Bosna'daki katliamlarına seyirci kalmayı tercih etmişti. Demokratik yollarla seçilen ABD ve müttefiki Batılı ülkelerin yönetimleri Bin Ladin'i bahane ederek Afganistan ve Irak'ı işgal etmişti. Irak ve Afganistan'daki demokrasi ise ortada.
Bugün Türkiye'nin Libya ya da başka Arap ülkesine karşı alınan ya da alınacak kararlarda Batılı ülkelerin yanında olması Ankara'nın bölgesel saygınlığını büyük ölçüde zedelemektedir. Batı bölgemizde yaşanmakta olan ayaklanmaları bahane ederek Türkiye'nin önünü kesmeyi amaçlamaktadır. Batı 1915-1916 yıllarında Şerif Hüseyin ve benzeri işbirlikçilerine 'Size bağımsızlık ve özgürlük getireceğiz' diyerek Osmanlı'ya karşı ayaklandırmş ve bölgenin şimdiki haritalarını çizerek perişan etmişti.
Batılılar samimi olsaydı Türkiye'yi AB'ye alır, Güney Kıbrıs'ı çözüme zorlar, PKK'ya verdiği dolaylı-dolaysız desteğe son verir ve Ermeni soykırım iddialarını her yıl Türkiye'nin önüne koymaktan vazgeçer. Bu örnekleri elbette çoğaltabiliriz. Burada önemli olan Türkiye'nin Batı sloganlarının etkisiyle değil kendi akıl, mantık ve vicdanı ile davranıp kendi çıkarlarını koruyacak şekilde davranmasıydı. Yani Türkiye Batılılar istiyor diye Mübarek ya da Kaddafi'ye 'git' veya Esad'a 'yeter artık' dememeliydi. İlle de diyecekse, ki demeli, bunu farklı ama kendi yöntemleriyle ve sessizce yapmayı sürdürmeliydi.
Unutulmamalıdır ki gün gelir Türkiye de aynı durumlarla karşı karşıya bırakılabilir! Batılı ülkeler her şeyi hesaplı kitaplı yapar. Devrim ya da ayaklanma yaşayan bölge ülkelerine baktığınızda bunu çok net olarak görebilirsiniz. Örneğin Bahreyn Hürmüz Boğazı'nı, Yemen Kızıl Deniz'in girişini, Mısır ise Süveyş Kanalı'nı kontrol etmektedir. Batı'nın petrol gereksiniminin %60'ı buralardan geçmektedir. Hıristiyanlık ise Suriye'den tüm dünyaya yayılmıştır. Romalılar, Grekler ve daha sonra emperyalist sömürgeci ülkeler Hıristiyanlığı Afrika'nın ortalarına Tunus ve Libya üzerinden yaymışlardı.
Bunların hiçbir anlamı yok diyen varsa o zaman benim de onlara söyleyecek hiçbir sözüm kalmıyor.