Başlangıç için not: Bu derslere hiç kimse katılmayabilir, fark etmez. ‘Ders tekrarı’ yapmış olurum bende…
1
Ne yazık ki, başka hiçbir derdimiz kalmamış gibi, günümüz Müslümanları Kur’an İslam’ı’/’Hadis İslam’ı’/Geleneksel İslam’ gibi yıkıcı ve yakıcı bir tartışmanın içindeler.
‘Başka derdimiz kalmamış gibi’ dedim, çünkü bu tür tartışmalar aslında konformist tartışmalardır. Beka sorunun yaşandığı devirlerde bu tür tartışmalara yer yoktur.
Anlaşılan o ki; ülke olarak ve millet olarak bir varlık-yokluk meselesiyle karşı karşıya bulunsak da, bu hal tek tek şahıslar düzeyine inmiyor, kişiler, görece ulaştıkları konfor nedeniyle bu tür tartışmaları sürdürmekte bir beis görmüyor.
Oysa…
2
İmam Maturidi der ki; “her aklı selime tek ve yaratıcı bir tanrıyı bulmak vaciptir.”
Buradan devam edersek; her tekil akıl tanrıyı bulur/bulabilir, ancak herkesin tanrısı kendisincedir. Tekil akıl sahiplerinden hiç biri Tanrı ile doğrudan konuşma imkanına sahip olmadığına göre akıl sayısınca tanrı tasavvurlarını birleştirme imkanı söz konusu olamaz.
Böyle olunca da bu tür akıl yürütmeler sonucu bir din, bir sistem, daha doğrusu bir hayat ortaya çıkmaz/çıkamaz.
Oysa insanlığın varlığı kimi kurallar doğrultusunda birlikte yaşamaya bağlıdır.
Ve Maturidi devam eder; “işte tam bu noktada, tek tek akılların bulduğu tanrıları tevhid edecek, bir nizam (din) kuracak Peygamber’e ihtiyaç vardır.”
Tevhid’i ancak peygamberler sağlayabilir, herkesin tabi olacağı bir sistemi (dini) ancak peygamberler vaaz edebilir.
3
Öyleyse…
Bir meseleyle karşılaştığımızda önce aklımızı kullanacağız.
Akıl yürütme ameliyesinin gerçekleşmesi içinse bir mekana ve zamana ihtiyaç vardır. Buradaki zaman ve mekan akıl yürütmenin içinde bulunduğu şeydir, bu vasfıyla günceldir.
Ancak ‘gün’den ‘an’dan bahsedebilmemiz için bir geçmiş olması gerekir, yani insan tarihi bir varlıktır.
İkinci olarak ve devamla; biz akıl yürütme sayesinde insanlık ve hayat için bir peygambere inandıktan sonra vahiy devreye girer.
İnandığımız peygamber söylediği için biz kitabın vahiy olduğuna, Allah’tan geldiğine inanırız, kategorik olarak.
Demem o ki; kitap, uçaktan atılan bir kargo gibi, gökten yeryüzüne düşmemiştir.
Sonra bu peygamber insandır, ama seçilmiş bir kuldur.
Onun hem insan olmaklığıyla, hem seçilmişliğine bitişik olarak sözleri ve eylemleri vardır.
Bu söz ve eylemler diğer bütün insanlarınkinden daha çok dikkate ve saygıya layıktır.
Öyleyse; ne var elimizde?
Akıl, Peygamber, Kitap ve tarih…
Bu şekilde çerçevelenmiş bir hayatın içinde;
Tarihselci-gelenekçi, Kur’an Müslüman’ı-hadis Müslüman’ı, akılcı-nakilci vs. gibi ayrımların ve çatışmaların bir yeri var mı, olabilir mi?
Olmaması gerekir; çünkü bu çerçevenin içinde hepsine yer var, hepsine alan açılmış olduğu gibi, birisi diğerini yadsıyamaz, yok edemez.