1
15 Temmuz’dan sonra FETÖ mensuplarını tespit ve enterne etme sadedinde devletin tavrı ve iş görme biçimi normal zamanların ve şartların endazesi ile ölçülüp değerlendirilemez.
Çünkü o süreçte yapılanlar ‘beka-i devlet’ adına gösterilen reflekslerdir. Hayatta kalmak için oluşan devinimlerde mantık ve makulat aranmaz.
Ancak ilk kargaşa geçtikten sonra devletin her eyleminin hukuki, meşru, adaleti tesis edici karakterde olmasını beklemek ise her vatandaşın hakkıdır.
2
Sakın, giriş sadedinde yazdıklarımızdan ‘cadı avı’ korosuna katılacağımız gibi bir anlam çıkmasın.
‘Cadı avı’ söylemi ( hangi taraftan ve kimden gelirse gelsin ) bir hakkı teslim etmek ve/veya adaleti sağlamaya yardımcı olmak amacıyla yükseltilmiş bir ikaz levhası, yol göstermeye matuf bir işaret fişeği değildir.
‘Cadı avı’ söyleminin cazibesine kapılmak bilerek veya bilmeyerek, milletin varlığına, devletin dirliğine karşı yürütülen yıkıcı kampanyaya destek vermek ve lojistik sağlamaktan başka bir şey değildir.
Kuşkusuz tespit ve tasfiyelerde yanlışlıklar yapılmıştır. Dahası, kimi kifayetsiz yöneticilerin başkaca hesaplarını görmek ya da egolarını tatmin etmek adına yaptığı haksızlıklar, işlediği cürümler söz konusudur. Ahlaksızlık sınırlarına dayanan işlemler yapılmıştır.
Bu hataları dillendirmek, mümkün olduğunca kurunun yanında yaşın yanmamasını sağlamaya yönelik tedbirler önermek başka bir şey...
‘Cadı avı’ söylemiyle devletin yapmaya çalıştığı temizlik ameliyesini anlamsızlaştırmaya çalışmak ve boşa çıkarmak başka bir şeydir.
O kadar ki; ‘cadı avı’ maskesiyle sanki bir hakikatin sözcülüğünü yapıyormuşçasına laf edenlere dikkatlice bakıldığında görülecektir ki; onların olası kimi yanlışlıklara ayırdıkları yer, zaman ve harcadıkları eforun çok az bir kısmı dahi, 15 Temmuz gecesine, 241 şehidimize, 3000’e yakın gazimize gösterilmemektedir.
Sanki hükümet hiçbir şey yokken, bir sabah kalkıp ‘cadı avı’na başlamış gibi...
3
Gelelim asıl meseleye:
Basına yansıdığı kadarıyla; FETÖ temizliği sırasında, kendisine haksızlık yapıldığına inananların haklarını aramalarını temine yönelik olarak Başbakanlık’ta bir birim oluşturulması düşünülüyormuş.
Tam bu noktada hükümete bir tavsiyede bulunmak istiyorum.
FETÖ ile topyekûn mücadele, bu süreçte ortaya çıkabilecek yanlışlıkları düzeltme bağlamında, hükümetin bir ‘FETÖ ile Mücadele Eylem Planı’ oluşturması lazım.
Hangi kurumda, kimlerin eliyle, hangi yöntemlerle, nelerin yapılacağı bu planın içeriğini oluşturacaktır. Sonra yapılacaklar bir takvime bağlanmalıdır. (Zaman önemli: Türkiye uzun süreler boyunca bu meseleyle uğraşmamalı. Bir an önce normal düzenine geri dönmelidir.)
Asıl önemlisi bu eylem planının uygulanmasını koordine edecek ve sonuçlarını takip edecek bir yapı oluşturulmalıdır.
Bu yapı, bir bakanlık olmayacağı gibi, herhangi bir genel müdürlük, daire başkanlığı şeklinde de oluşmamalıdır.
Sanki özel bir proje grubu.
Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a karşı sorumlu ve onların adına iş ve işlemde bulunma yetkisine sahip, sınırlı sayıda kişiden oluşacak bir grup.
Kaldı ki bu, özellikle AK Parti’nin yabancı olduğu bir şey de değil. Hani, AK Parti iktidarı başlangıcında ‘Acil Eylem Planı’ hazırlamış, topluma açıklamış, kendini bağlamış ve de bu planın gereklerini de bihakkın yerine getirmişti.