Tarih genellikle sultanlar, krallar, padişahlar üzerinden yazılır ve okunur. Oysa tarih çocuklar, kadınlar, işçiler, kırsal kesimler üzerinden de okunup yazılabilir. Son zamanlarda tarihi, iktidarla bir şekilde ilişkisi olan elitler üzerinden okumaya çalışıyorum. Daha doğrusu akademik ilgilerim buna yönlendiriyor. Osmanlı eliti diyebileceğimiz yönetici kesimin devlet işlerini yürütmek yanında yaptığı ilginç faaliyetler var. Sözgelimi saraylı ağalar, Osmanlı sarayında üretilen sanat işlerini, kitap üretimini örgütlüyorlar. Saray nakkaşhanesinde bezemeli kitapların hazırlanması, kütüphanelerin tesis edilmesinde darussaade ağalarının aktif roller aldığı görülüyor. (Bkz. Zeren Tanındı, ‘Topkapı Sarayı’nın ağaları ve kitaplar’ makalesi) Darussaade ağaları, asıl görevleri haremin idaresi gibi görünse de, saraylı üst düzey görevlilerin vakıflarını da yöneten amirlerdi. İçlerinde öyleleri vardı ki, III. Ahmed döneminde Topkapı Sarayı avlusunda yapılan kütüphaneye konacak kitapların hazırlanmasında büyük rolleri olmuştu.
Beşir Ağa, bu kütüphane fikrinin çıkmasında da, kitapların tasarlanmasında da öncü rol oynamıştı. Darussaade ağalığı I. Mahmud döneminde de süren Beşir Ağa, Ayasofya Camii yanında içi çinilerle süslü bir kütüphanenin kurulmasında da etkili olmuştu. Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ndeki Revan kitaplığına kayıtlı minyatürlü birçok el yazması eserde, bu ağanın mührü ve mülkiyet kaydı bulunmaktadır.
Özellikle 16.yy.’ın ikinci yarısında, saraydaki kültürel ve sanatsal hareketlilikte, Habeşi Mehmed Ağa, Gazanfer Ağa, Hoca Saadeddin gibi saraydaki güç gruplarının büyük rolü olmuştu. Elbette bu çalışmalarda ağaların kendilerini de görünür biçimde konumlandırdıkları görülür. III. Murad’ın şehzadesi Mehmet’in sünnet düğün şenliğinin anlatıldığı Surname’de, gerek eserin yazarı, gerekse eserin tasarımından sorumlu Nakkaş Osman, Habeşi Mehmed Ağa’nın himayesine dair bilgiler verir. Minyatürlerden birisi, padişah tahtta otururken ve sarayın ileri gelenleriyle görüşürken, elinde ciltli bir kitap tutan Habeşi Mehmed Ağa ve cüce Zeyrek Ağa’nın karşılıklı oturup konuşması sahnesidir.
Yine III. Murad döneminde Seyyid Lokman tarafından yazılan Zübdetü’t-tevarih’in üç nüshasından birisi Sultan, diğeri vezir Siyavuş Paşa, diğeri ise, Habeşi Mehmed Ağa için hazırlanmıştır. Zeren Tanındı, bu hususu, Mehmed Ağa’nın sarayın nakkaşhanesinin yönlendirilmesinde etkili bir kişi olmasına bağlar. Zira minyatürlü kitaplar, padişahlar, şehzadeler, hanım sultanlar veya veziriazamlar için hazırlanırken, ilk kez saraylı bir ağa için Osmanlı saray nakkaşhanesinde minyatürlerle bezenmiş bir eser hazırlanmıştır. Eserin Dublin nüshası Mehmed Ağa için üretilendir.
Osmanlı yönetici elitlerinin etki ve nüfuz alanları sadece saray içinde değil, aynı zamanda ülke geneline yayılan mimari hamiliklerde de görülüyor. Nitekim İstanbul başta olmak üzere imparatorluk topraklarının muhtelif yerlerinde Osman Ağa Camii, Cafer Ağa Medresesi, Ağa Kapısı gibi adlar taşıyan mimari eserler olduğu görülüyor. Saray ağalarının mimari himayeleri konusuna bir sonraki yazıda devam edelim.