Anayasa değişikliği teklifi içinde yer alan tartışmalı maddelerden birisi de, milletvekili seçilme yaşının 25’ten 18’e düşürülmesi.
18 yaş, günümüz dünyasında bir takım sorumlulukları almak için hayli genç bir yaş olarak algılanıyor. Özellikle de milyonların temsilini gerektiren milletvekilliği gibi bir konuda da haliyle kafalarda soru işareti var. İnsanların ancak 30’undan sonra evlenmeyi göze alabildiği günümüz şartlarında, 18 yaş böylesine büyük sorumluluklar için elbette erken bulunabilir. Nitekim, eğitim sistemimizin 18 yaşında hayatın yükünü, milletin temsilini alacak gençler yetişirip yetiştirmediği tartışılırken…
Fakat aslında insan 18 yaşında hayatı birçok yönüyle anlayıp kavramaya potansiyeli olan bir varlık. Tarihimiz bunun örnekleri ile dolu. İbn Sina; henüz 21 yaşındayken tıp ve eczacılık yanında dil, edebiyat, mantık, fıkıh, geometri, astronomi, matematik ve musiki gibi alanlarda eserler vermiş bir alim. Bu donanım, insanı ve parçası olduğu kainatı çok yönlü anlayabildiğine işaret ediyor. Üstelik dersler ve eserler verecek kadar ileri bir seviyede...
Keza, dini kaynaklar arasında en üst sıralarda gelen hadis külliyatıyla meşhur İmam Buhari, 16 yaşında annesi ve kardeşi ile Buhara’dan çıktığı Mekke yolculuğundan geri dönmeyerek diyar diyar ilim peşinde geziyor. Hz. Peygamber’in hadislerinin ahlaki bir titizlikle toplayıcılığını yaparak, 40 yıl süren yolculuğundan elinde devasa külliyat ile dönüyor.
Aynı şekilde, Hallac-ı Mansur’un 12 yaşında Kur’an hafızlığı için Tur’dan Vasıt’a, 16 yaşında tasavvuf okumak için Tüster’e, 20 yaşında Basra ve Bağdat’a, akabinde Horasan, Maveraünnehir, Kirman, Türkistan, Maçin ve Keşmir’e ilim yolculuklarına çıktığını biliyoruz.
Batı’da durum bundan farklı mı? Hermann Hesse, henüz 13 yaşındayken ‘ya bir yazar olacağım ya da hiçbirşey diyerek’ henüz 18’ine gelmeden Goethe, Dickens, Cervantes, Zola’yı çoktan okumuş, eserler vermeye hazırlanan bir yazar. Yine Goethe, fark edilmesini sağlayan ilk şiirini 10 yaşında yazıyor. Mozart ilk konserini 6 yaşında veriyor.
Fatih Sultan Mehmed’in, bir devri kapatıp, yeni bir devri açan İstanbul’u fethinin 21 yaşındayken gerçekleştiği, keza Napolyon’un İtalya seferine çıktığında 26 yaşlarında olduğunu biliyoruz.
Daha yakın zamanlara gelelim; Oktay Sinanoğlu 26 yaşında Yale Üniversitesi’nde bilime yaptığı önemli katkılarla ‘en genç profesör’ oluyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki, 18 yaş aslında içine çok şey sığdırılabilecek, insanlığa yön verecek önemli işler yapılabilecek bir yaş.
4 yaş, 4 ay, 4 günlükken çocukların eğitime başladığı bir kültürel gelenekten gelen bir toplum olarak bugün, 18 yaşın yeterliliğini tartışıyoruz. Oysa çok küçük yaşta akıllı telefonların mantığını çözmüş, bilgisayarı çok erken yaşlarda kullanmaya başlamış nesillerin çağında gençleri önemli sorumluluklara hazırlamamak için hiçbir sebep yok.
18 yaş maddesini aslında daha çok bir vizyon işareti olarak görmek mümkün. Bugün belki bir-iki aday, ama gelecekte hayatın en değerli sermayesi ömrü daha iyi kullanabilen nesillere dair bir vizyon… Bilimin insan ömrünü uzatmaya seferber olduğu hız çağında hayatı neden daha dolu dolu geçirmeyelim. Bütün mesele insan potansiyelini iyi örgütleyebilen bir eğitim sistemi kurgulamak.