Makro ve mikro arasındaki denge, hayatın neredeyse tüm alanlarını düzenleyen bir unsur. Bu denge gözetilmediğinde ya da bozulduğunda, göstergeler doğru okunmuyor ya da sistem kaosa sürükleniyor.
Fizikçiler kainatı oluşturan galaksiler, gezegenler yanında atomları oluşturan parçacıkları inceleyerek, bu dengenin göstergeleri üzerinden düzen tanımlıyorlar. Keza, iktisatçılar, makro ve mikro ekonomik dengeyi, ekonomik hayatın temel düzenleyicisi olarak görüyor, birlikte değerlendiriyorlar.
Şeyh Galib’in zübde-i alem dediği insan, alemin çekirdeği olarak aslında evreni anlamamız için de bir anahtar sunuyor. Makro kozmos ile mikro kozmos arasındaki bağ, birini anlamak için diğerini de bilmeyi dayatıyor bize. Yani her şey iç içe…
Gandi’nin meşhur bir sözü var; ‘Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…’ şeklinde.
Sözden kadere giden o büyük döngü, yine makro ile mikro arasındaki bağa işaret ediyor.
Sosyal meseleler de böyle. Toplumun çekirdeği insan davranışları, aile yaşantıları toplanıp, birikerek adına hayat dediğimiz o uzun serüveni, toplum dediğimiz o büyük yapıyı oluşturuyor. Bu, bireye kendi sorumluluğu dışında toplumsal sorumluluklar da yüklüyor. Çünkü kainatta her şey birbirine bağlı. Kelebek etkisiyle, attığımız küçük bir adım, başkalarının hayatına tesir ediyor. İnsanoğlu, sebepler arasında iletken vazifesi görüyor bir anlamda.
Bu bakıştan hareketle, toplumsal yapıyı yöneten siyasal sistem de, onu oluşturan parçaların toplamından oluşuyor. Şu günlerde toplumca siyasal sistem üzerinde tartışmalar yapıyor, makro düzeni konuşuyoruz. Oysa makro düzen, mikro tercihlerin, söylemlerin, davranışların toplamından oluşuyor. Bu sürece ne kadar adalet, ne kadar akıl, ne kadar sağduyu, ne kadar vicdan katarsak, kurduğumuz büyük yapı da o kadar adalet üretir, o kadar makuldür, o kadar ayakları yere basar, o kadar vicdanidir.
Sadece makro hedeflere odaklanarak mikro ayrıntıları gözden çıkaramaz, onları yok sayamaz, önemsiz göremeyiz. Aynı şekilde mikro meselelerde boğulup, makro gerçekleri görmezden gelemeyiz. İnsan, makro ve mikro arasındaki iletkenlik konumunu denge üzerinde tuttuğu müddetçe düzen tesis edebilir.
Denge, hayatın en kilit kavramı. İnsan aklının kozmik alem ile ilgili bilgisi ‘gayb’ sınırlaması ile kaldırabileceği düzleme taşınmış, yine insan bedeninin göz, kulak gibi duyu organlarının kapasitesi, görmesi, duyması, hissetmesi gereken eşiklerde tutularak, dengeye kavuşmuştur. Denge, bireysel ve toplumsal hayatın düzeni için gözetmemiz gereken temel ölçüt. Ve ancak adalet üzerinde mümkün oluyor. İkbal’in deyişiyle, ‘ne zulüm, ne merhamet… Yalnızca adalet!’
Makroyu gözetirken mikroyu ihmal etmek, mikroya odanlanmışken makroyu gözden kaçırmak da dengeyi bozarak zulme dönüşebiliyor. Hulasa, adına ideal dediğimiz her şey, aslında bir denge sanatı…