Sanırım bu işi şaka zannediyorlar.
Bir ülkenin Adalet Bakanı’nı konuşturmayacak, Dışişleri Bakanı’nın uçağına uçuş izni vermeyecek, kadın Aile Bakanı’nı arabasında hapsedip sınır dışı edecek, 40 metre ötedeki Türkiye toprağı olan konsolosluğuna gitmesine mani olacaksınız.
Ama “hayır” kampanyası yapan CHP’lisinden, tuzluk siyasilere, PKK’sından DHKP-C’sine kadar herkes neredeyse Hawaii çelenkleriyle karşılanacak…
Ve hayat olduğu gibi devam edecek? Bunun bir bedeli olmayacak?
Bu nasıl bir kibirdir?
Bu nasıl bir körlüktür?
Türkiye dahil hiçbir ülkeye bu şekilde davranılamaz. Her ülkenin bir saygınlığı ve onuru vardır.
Bunların dışında, yapılanlar her türlü uluslararası anlaşmaya ve hukuka aykırı davranışlardır.
Türkiye’nin tahakküm altında kalmasını isteyen Batı’nın “hayır”cıları, o eski Türkiye’yi özlüyorlar.
15 Temmuz’un başarısız olması karşısında kendilerine gelmeleri birkaç ay sürdü. Dilleri dolaştı, iyot gibi ortaya çıktılar. Türkiye de taktik gütmeden “bam bam” Fırat Kalkanı’nı düzenledi, Batı’nın Suriye’deki DEAŞ müsameresini açığa çıkardı.
Bu da yetmedi, 15 Temmuz’u taçlandıracak vesayetçi hükümet sistemini değiştirme hamlesini yaptı.
“Burada kuralı biz koyarız” diyorlar. “Burada” da kalmıyor, Türkiye’deki oyunun kurallarına da hakim olmak istiyorlar.
“Ağzına vur ekmeğini al” günleri geçti.
Yıllardır meşru şekilde, bileğinin hakkıyla 11 seçim kazanmış ülke liderini benzetmedikleri “faşist” kalmadı. Dergilerinde kaç kez Hitler bıyıklı Erdoğan çizdiklerini unuttum. The Economist de öldürülen 3. Selim’in kaftanıyla resmedip tehdit etmişti Erdoğan’ı.
Yapılanların Nazi uygulamasını çağrıştırdığını söyleyen Erdoğan’a çok içerleyip “sınırı aştı” dediler bir de…
Affedersiniz de, o sınırları çizme yetkisini kim verdi size?
100 yıl önce çizdiğiniz Ortadoğu sınırlarından ötürü olmasın bu kibir? Ya da bugün 100 yıl önceki kadar rahat o sınırları çizemedikleri için mi bu kadar hırçınlar acaba?
Türkiye’de bir Avrupalı kadın bakanın Aile Bakanımız Fatma Hanım’a yapılanlara benzer bir muameleyle karşılaştığını düşünün…
Nasıl bir tepkiyle karşılaşırdık?
Türkiye’ye sakin olmasını tavsiye edenler bir de böyle düşünsünler.
Bir devlet bu muameleleri yutup oturursa kim saygı duyar o ülkeye? Tabii ki hukuk ve mütekabiliyet kuralları çerçevesinde Türkiye de tepkisini ortaya koymaktadır ve koymalıdır.
Bir de tüm bu çirkin olayları “Evet” için Türkiye’nin tezgahladığını iddia edenler var.
Ne söyleyeceklerini, ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Ne zaman ülkeleri ile sevgi bağını bu kadar yitirdiler, anlamak güç.
Bu kadar çifte satandart, bu kadar ikiyüzlülük ve ahlaki zayıflık her sistemi içinden çökertir. Avrupa yaşadığı bu zaafiyeti aklıselimle değerlendirmek yerine böyle “dağıtırsa” en büyük zararı kendisi görür.
Avrupa ile Ortadoğu arasında güvenli bir set gibi yükselen, demokratik, güçlü bir Müslüman ülkenin değerini görmemek ancak körlükle açıklanabilir.
2013’ün başından beri uğramadığımız ihanet, saldırı, kumpas kalmadı. Türkiye büyük zarar görse de tek başına milleti ve lideriyle bu zorlukları atlattı. Korku eşikleri aşıldı. Ülke özgüvenini kazandı.
Bizi yıkmayan her darbeyle daha da güçlendik.
16 Nisan’da Türkiye Evet ile en büyük yapısal reformunu yapacak ve 15 Temmuz direnişini taçlandıracak. Ülkenin önü açılacak.
Mazimizde bugün bizden hesap soracak kirli işler yok. Kimsenin ülkesini bölüp kardeş kavgası başlatmadık, ah almadık, bilakis onların kıydığı insanların yakınlarına milyon milyon evimizi açtık, ekmeğimizi paylaştık.
Dünyanın her yerinde başımız dik dolaşacak saygınlığa sahibiz.
Bu işin mertçe yapılabileceğini dünyaya gösterdik.
Kimse bize demokrasi dersi vermesin lütfen.