Avrupa Birliği ile son dönemde bir yakınlaşmanın, ilişkilerde bir yumuşamanın başladığı ortada. Bunun nedenini sorguladığımızda, bir sene öncesi ile şartlar bakımından bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Evet, OHAL kalkmıştır ama, herhalde kimse tek başına bu gelişmenin yeterli olduğunu düşünmez. Geriye ise real politik ve dönemsel şartlar kalmaktadır.
Şüphesiz 15 Temmuz’da rezil bir tutum sergileyen AB’nin Türkiye-ABD restleşmesinde Türkiye’den yana tutum alması ilkesellik ve hakkaniyetin ağır basması şeklinde yorumlanamaz.
ABD daha evvel AB’ye ekonomik ve siyasi saldırı başlattığı için ve İran konusunda ABD ile aynı çuvala girmek istenmediğinden Türkiye’yi yanlarına çekmek istemişlerdir.
Şimdi böylesine oynak ve değişken şartlarda, Türkiye’nin çakılı bir siyaset yürütmesini bekleyenler yanıldıklarını kabul ederler mi acaba?
Mesela önümüzdeki BM Zirvesi’nde veya başka bir konjonktürel gelişme sonrasında ABD ile bazı konularda olumlu mesafeler alındığında, bölgedeki dizayn hedeflerinden vazgeçildiğini mi düşüneceğiz? Hayır, buna ancak kendi kanallarımızla teyit ettiğimizde ikna oluruz.
Görüldüğü üzere, dış/iç politika ve ekonominizi başka ülkelere endekslemediğinizde de mesafe almanız mümkün olmaktadır. Türkiye asimetrik ilişkilerle yoluna devam edemez. Bunun bir bedeli olmuyor değil, ama bugün bu bedellerle yüzleşilmezse, yarın altından kalkamayacağımz bedeller önümüze konacaktır.
Son dönemde yaşadığımız saldırıların en büyük nedeni Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoruna izin vermemiş olmamızdır. Ülkemizi ve bölgeyi dizayn etmeye geldiler, müsaade etmedik.
Zamanında İskenderun Sancağı (Hatay) konusunda Atatürk ve İnönü de benzer bir çatışmaya girmişti. İnönü büyük devletlerle arayı bozmama eğilimindeydi. Atatürk ise proaktif davranmaktan yanaydı. Atatürk’ün otoritesi olmasa bugün Hatay bizim olmayabilirdi.
Şimdilerde CHP de aynı teslimiyetçi çizgiyi takip etmektedir. Mesele herhalde özgüven yoksunluğu ve siyaseti okuyamama meselesidir. Sanki Suriye’de böyle bir dizayn olsa, Türkiye bundan etkilenmeyecek, bölge etnik ve mezhepsel bir kan gölünün -bugünü aratacak denli- ortasına düşmeyecektir.
AB ve ABD’yi dinleseydik, 15 Temmuz’a boyun eğseydik küçük bir sakinlikten sonra bize Sevr 2.0’ı dayatacaklar, şimdi yaşadıklarımızla mukayese kabul etmeyecek bir anafora yuvarlanacaktık.
Kimse enseyi karartmasın; Türkiye doğru yoldadır ve ahlaki üstünlüğe sahiptir. Hem kendisini, hem Kürtler dahil bölge halklarını korumakta, hem de asimetrik ilişkilere son vermektedir. Gelişen olaylar Türkiye’nin önemini artıracak, güçlü ülkeler Ankara’yı yanlarına çekmek için yarışacaklardır.