İsteyen dilediğini söylesin… Sözde hukukçular istediği kadar laf kalabalığı yapsın… Kim ne kadar çarpıtmaya çalışırsa çalışsın… YSK, olması gereken kararı almıştır. Çünkü, Ekrem İmamoğlu’na mazbata verilmesi de, CHP’nin “seçim zaferini” açıklaması da keen lem yekündür. Hukuk derslerinde en temel kural olarak okutulur bu!
Keen lem yekün hukuki bir tabirdir ve “yok hükmünde” anlamına gelir. Hiç olmamışı, yapılmamışı ifade eder. Çünkü, hukuka aykırı olarak gerçekleşen bir işlem hüküm doğurmaz. Bir edinimin geçerli olabilmesi için hukuka uygun yapılması gerekir.
İstanbul seçimi de hukuka uygun yapılmadı. Kanunun emredici hükmü ayaklar altına alındı. Sandık kurullarına memur olmayan, muhtemelen “yandaş” isimler atandı. Seçim kurullarında kanunu uygulamakla görevlendirilen hakimler suç işlediler. O yüzden haklarında suç duyurusunda bulunuldu. Hukuka uygun olmayan bu işlem de doğal olarak hukuksuz bir sonuç doğurdu.
Üstelik, YSK geçmişte de farklı davranmadı. Daha önce de “Sandık kurullarının usulsüz oluşturulması seçimin iptaline yol açar” yönünde kararlar verdi.
Ne bekleniyordu bu noktada YSK’dan? Kanunu rafa kaldırarak, hukuksuz bir şekilde gerçekleştirilen İstanbul seçimini onaylaması mı?
Kimse kusura bakmasın, ama aşiret devleti değil burası!
***
İstanbul’da 31 binin üzerinde sandık var. Bu sandıklarda 62 bin civarında devlet memurunun görev yapması gerekiyor. Seçim Kanunu’nun olmazsa olmazı, emredici hükmü bu!
Ama sandık kurullarında görev yapanların yaklaşık 20 bini, bir başka ifadeyle üçte biri devlet memuru değil. Hem de ilçe seçim kurulları kendilerine listeler gönderilmesine rağmen yaptı bunu. O listeler bir kenara atıldı. Kanuna aykırı görevlendirmeler gerçekleştirildi. YSK, o isimlerin sadece 3 bin 500’ünü tespit edebildi. Bu sayı bile seçimin iptaline yetti. Oysa hukuksuzluğun boyutları çok daha büyüktü.
Bakın, sayıldıkça ortaya çıkan Binali Yıldırım’dan çalınan 15 bin civarındaki oydan bahsetmiyorum. Üç katlı bir binanın olmayan 8. katında oturduğu ya da boş arazilerde yaşadığı iddia edilen binlerce seçmeni dikkate almıyorum. Oy kullanan kısıtlı seçmenleri gündeme bile getirmiyorum.
İşte İstanbul’da seçim böyle kirletildi. Yargı da üzerine düşeni yaptı.
Şimdi CHP’den çirkin saldırılar başladı…
Kılıçdaroğlu, YSK’da kanunu uygulayan hakimler için “Çete mensubu, taşeron, üç kağıtçı, yardakçı” ifadelerini dahi kullanabildi. İçine FETÖ’nün bile karıştığı bir kirli seçimi aklamaya çalıştı.
İmamoğlu da kalkıp, “31 Mart şaibeli ise, Anayasa oylaması ve Cumhurbaşkanlığı seçimi de şaibelidir. Çünkü, o seçimleri de aynı kurullar gerçekleştirdi” diyebildi. Doğru değil bunlar. İmamoğlu, milletin gözünün içine baka baka gerçekleri ters-yüz edip, toplumu tahrik etmeye çalıştı. Çünkü, her seçimde yeni sandık kurulu oluşturulur. Seçim kurulları da iki yılda bir değiştirilir.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün:
31 Mart’ta hukuksuz uygulamalar, algı operasyonları, sandık oyunlarıyla sonuç almaya çalışanlar, aynı tavrı devam ettiriyorlar. Çirkinlik ve çirkeflik zirve yapmış durumda!