• $32,3836
  • 35,0236
  • 2324.69
  • 9079.97
16 Ekim 2016 Pazar 01:00 | Son Güncelleme:

Kısa öykü: Her sonbahar gelişinde

Kısa öykü: Her sonbahar gelişinde

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

Otobüs durağında tanıştım Füsunla. Yandaki ıhlamur ağacından düşen yaprağı havada yakalamış, ben de ona elimde olmadan gülümsemiştim.

-Ne yapayım demişti bakışlarımız karşılaşınca, sonbaharın hüznünü geciktirmeye çalışıyorum.

Otobüste şansımıza yer bulup yan yana oturabilmiş, yol boyunca da sohbet ederek bir anda 40 yıllık arkadaş gibi olmuştuk.

Sonbaharı karşıladığımız bu pazar da Moda’daki dairemin balkonumda karşımda oturuyor, İstanbul siluetine bakarak kahvelerimizi içerken Füsun içini çekiyordu.

-Her sonbahar gelişinde “Niye hüzün dolsun içimizi?” diyorum,  kimseye anlatamıyorum. Herkesin yüz hatları aşağıya düşmüş, kaşları, göz kenarları, dudakları…

-Bir de küresel ısınma argümanını denesen dedim… “Henüz hava soğumadı”, “Yazdan ne farkı var?”  falan…

-Diyeyim de dedi, bu yıl tam aksine 22 Eylül’de birden hava soğumaya, yağmur indirmeye, yapraklar havada daireler çizerek dökülmeye başlamaz mı? Üstelik bazıları “Mevsimsiz sıcaklar da insanı depresyona sürüklüyor diyorlar.

Sonra umutsuzca başını salladı.

-Ne yapsam boş, sosyal medyada yaprak dökümü manzaralardan geçilmiyor.  Arkadaşlar desen, hepsini almış bir hüzün. “Ne oldu?” diye soruyorum, şaka mı yapıyorum gibilerden bakıp « Sonbahar hüznü » diyorlar.

-Haklısın dedim, arabada gidiyorsun, radyoda dinlediğin şarkılar da öyle. Muhayyer kürdi makamdan  « Her sonbahar gelişinde »  ile başlayıp…

-Zakkum’dan  « Sonbahar » rock şarkısı, Arsız Bela- Serkan Akbulut’tan rap Sonbahar…

-Sibel Can’dan damardan arabesk Sonbahar… Hepsinde de giden sevgililer, yarım kalan aşklar ve de…

-Ve de hüzün… Başka hiçbir mevsim için bu kadar şarkı bulamazsın… İlle de sonbahar!

-Bugün gördüm sosyal medyada, kuru yapraklı bir manzaranın altında “Sanırım mutlu değilim” diyor. “İçimde yaşanmamış bir yaz hissi var”.

-Mutlu hissetmemenin mevsimi işte. Kiminin içinde yaşanmamış bir yaz, kiminde yaşanmamış ömür, kiminin içinde yaşanmamış bir aşk…

-Yarım kalmışlar da cabası…

-Robotlaşıyor muyuz yoksa Füsun? diye sordum bu kez abartılı öne eğilerek.

Soruma gülecek sandım, o ciddiye aldı.

-Evet dedi, sadece Türkiye’deki Füsunlar değil, anlaşılan dünyadaki tüm en azından ben yaştakiler kadınlar, hep birlikte mutsuzluğu yaşıyoruz.

Oyuna katıldım hemen.

-İyice depresyona düşünce de doktora gidiyoruz.

Lafımı ağzımdan aldı.

-Doktor da aynı dozda serotonin reçeteleri yazıyor.

-Kuzeydeysek dedim ışık terapi aynalarından alıyoruz.  Beyin gündüzü gece sanıp melatonin salgılayarak bizi uyutmasın diye.

-Güneydeysek mutluluk kolyeleri de yeterli diyerek küçük çantasından masaya parıldayan keseler döktü.

-Onlar da ne?

Deneyimli bir satıcı havasında keseleri açmaya başladı.

- Bak bunlar mutluluk hormonlu gümüş kolyeler… Serotonin molekülünün yapısından faydalanarak tasarlanmışlar.

-İlahi Füsun dedim, deminden beri yok “yaşanmamış yazlar”, ah “yarım kalmış aşklar” , bunların hepsi bu kolyeleri satmak için miydi?

-Mutluluk endüstrisinin de reklama ihtiyacı vardır şekerim dedi bir kahkaha atarak. Önce talep yaratacaksın…

-Ne kadar sattın? diye sordum.

-Siftahım seninle dedi.

Güldü, kendi boynunda da yoktu.

Füsun gittikten sonra elime dolanmış mutluluk kolyesi, çocukluk arkadaşım Leyla’yı aradım.

-Sonbahar hüznüne karşı diye başladım.

-Sakın mutluluk kolyesi aldım deme.

-Niyeymiş o? diye sordum.

-Bir de okuluna yazıl istersen diye benimle dalga geçti.

-Mutluluk okulu da mı varmış? diye sordum gülmeye başlayarak.

-Ne sandın! dedi.

-Bitirince ne oluyor peki, ağzın kulaklarından inmiyor mu?

-İnmiyor. Sürekli gökteki meleklere gülücükler yollayan rahibeler gibi oluyorsun.

Sonra birden hatırladı.

-Bu öğleden sonra Cadde’ye gelsene, Nalan ile kahve içeceğiz.  O işte dediğim Mutluluk Okulu’nda okudu. Üstelik de Amerikan diplomalı.

Öğleden sonra saat ikide mutluluk kolyem boynumda kafeye girerken masalara bakındım. Leyla ileriden el salladı. Arkası dönük dimdik oturan Nalan olmalıydı.

Tanışma faslımızda Leyla’nın bakışlarının üzerimde olduğundan emindim. Nalan’ın yüzünü görünce kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

-Hah şöyle dedi gülmesini bana yöneltmeye çalışarak Leyla, neymiş sonbahar hüznü… Koçumuz burada, valla bana mutluluk saçtı bile.

Nalan’ın yüzü porselen gibiydi ve dudakları yukarıya kıvrık kalakalmış, sürekli gülümseyen ifade üzerine yapışıp kalmıştı. Öyle ki “ benimle tanıştığına memnun olduğunu” söylerken gülümsemek istemiş ama bu çabası hatları donmuş yüzünde hafif bir titremeden fazla bir oynama yaratamamıştı.

-Dur bakayım şuna dedi Leyla boynumdaki kolyeyi fark ederek.

Hemen çıkarıp masaya koydum. Nalan beğenmez bir şekilde şöyle bir elinde çevirdi.

-Gerek yok bunlara dedi. Her şey beyinde!

-Nalan mutluluk okullarından ilk açılanını bitirdi diyerek Leyla onun bu konuda uzmanlığına gönderme yaptı.  Amerika’dan eğitim gördü.

Sonra hemen ona döndü.

- 7- 8 Haftalık internetle uzaktan eğitimdi, değil mi Nalan?

-Teorik kısmı evet dedi Nalan koltuğunda daha da dikilerek.  Pratik laboratuvarları için sık sık Amerika’ya gitmem gerekti.

Bu konudaki otoritesini oluşturduğuna inanarak bir önceki sözüne açıklık getirdi.

-Serotonin moleküllü diye yutturulan bu kolyeleri bırakın, ilaçlara bile gerek yok dedi yüzünde o hep kahkaha attırıcı gülümsemeyle.  Beynimiz öyle müthiş bir organ ki mutlu olmamıza karar vermeyegörsün, o gerekli serotonini de salgılatma emrini veriyor.

-Güzel de dedi Leyla, mesele beyne o kararı verdirmekte. O nasıl oluyor?

-Laboratuvar çalışmalarımızın birinde ilginç bir vaka vardı dedi Nalan. Bir genç kız 17 yaşında annesini uzun süren bir hastalık yüzünden kaybetmiş. Cenazeye gelmekte olan zavallı kadının ailesi ise trafik kazası geçiriyor ve bu genç kızın anne tarafından anneannesi, dedesi, dayısı, yengesi ve küçük kuzeni, hepsi ölüyorlar. Acıları öyle üst üste geliyor ki, bu genç kız okula gitmiyor,  odasına kapanıyor, yemeden içmeden kesiliyor, kısaca yaşamaktan vaz geçiyor.

Nalan’ı dinlerken tuhaf duyguların birinden diğerine geçiyordum.  Yukarıya kıvrık sürekli gülümser hatlı ağzı açılıp kapanırken içinden birbirinden trajik sözler dökülüyordu. Kendime hâkim olmaya, açılıp kapanan dudaklarını izlerken gülümseyişini görmezden gelmeye çalışıyordum. Sonunda bunu başardım. Onun yukarıya kıvrık hatları artık bana mutluluk işaretleri olarak görünmemeye başlamıştı. Sanki estetik ameliyat sonucu hatları takılı kalmış gibi…

-Bu kız defalarca intihara teşebbüs etmiş. Psikiyatristlerin uzun tedavileri, psikologların terapileri fayda vermemiş.

-Sonunda size mi getirdiler? diye sordu Leyla.

-Evet dedi Nalan. Onu daha önce tedavi edip mutluluğun sırrını öğrettiğimiz öznelerle karşılaştırdık.

-Kimlerle, kimlerle? diye sordu Leyla.

-Özneler, yani kişiler dedi Nalan yine koltuğunda profesör edasıyla dikleşerek.  Her biri kendi yaşam öyküsünü anlattı. Sonra da tek bir yaşamları olduğunu, hiç ama hiçbir şeyin “an”ı yaşamayı engellemeye değmeyeceğini, olana, geçmişe üzülmenin kimseye fayda getirmeyeceğini…

-Doğru da diyecek oldum bazen üzülmek de gerekmez mi? Yitirilenlerin yasını tutmak…

Nalan o hep gülümseyen yüzüyle bana döndü. Ağzından çıkan kelimelere bakarak şaşırdığını anladım.

-Öyle derler eskiler diye geveledim. Bir şeyin yasını tutmazsanız, üzüntüsü kalıcı olur. Sonuçta robot değiliz, ister istemez…

-Dur dedi Leyla, merak ettim şimdi, annesiyle beraber tüm ailesini yitiren kız da laboratuvar çalışmanız sayesinde beyninde bitirebildi mi o dayanılmaz acısını?

-Tabii ki başardık dedi Nalan sözlerimden biraz bozulmuş olarak.  

Sonra yine profesör edasıyla bakışlarını üzerimde gezdirdi.

-Önemli olan beynin mutluluğu yakalaması dedi. Yas tutma devri kapandı, dediğiniz gibi eskilerde kaldı. Aydınlanmayla beraber artık duyguların bile kimyası biliniyor. Ee ne de olsa Science of Happiness, yani mutluluğun bilimini öğrendik.

Eve döndüğümde kendimi balkona attım. Karşıda İstanbul siluetine bakarken birden bir rüzgâr esmeye, bahçedeki ağaçlar hafiften sallanmaya, denizde hiç yoktan dalgalar belirmeye başladı.

-Fırtına anons etti televizyon dedi eşim karşımda yerini alırken. Bir kahve içimlik vaktimiz var.

Getirdiği kahveden bir yudum alırken hüzünlendim birden.

-Balkon sefalarımız yavaş yavaş bitecek diyerek içimi çektim.

-Keyfine bak dedi, bitince üzülürsün.

-Annemi kaybedeli yarın bir yıl oluyor dedim, gözümden nasılsa akıvermiş birkaç yaşı gizlice silerken.

-Galiba bugün üzülmeye kararlısın dedi şaşkın.

-Evet diye isyan halinde bağırmaya başladım. Bugün fırtınaya üzüleceğim, şu taşın üzerindeki berduş nereye sığınacak diye onu gözleyeceğim.

-Tamam, engel olan yok, birlikte bakarız.

-Yarın annemin mezarına gidip, toprağındaki ayrık otlarını temizleyeceğim.

-Sorun yok, sabahtan gideriz.

-“Her sonbahar gelişinde” de mi ne bir film var vizyonda, hüngür hüngür ağlatıyormuş, onu da göreceğiz.

- Yanımıza çarşaf alıp gidelim dedi o da oyuna uyarak. Nerden baksan iki saat boyunca ağlayacağız.

-Sen de diye kızdım, her şeyi kabul ediyorsun.

-Eyvah dedi gülerek, hedef ben olunca, içeri kaçsam iyi olacak.

Yağmur da indirmeye başlamıştı. Masayı toplayıp içeri girerken bağırıyordum.

-Beni mutlu edemeyecekler. Buna tüm gücümle karşı koyacağım.

-Neye karşı koyacakmışsın? diye sordu kulaklarının duyduğuna inanmaz bir şekilde.

-Suratıma mutluluk ifadesi kondurmalarına!

GELECEK HAFTA

DAYININ ŞERİDİ 

09 Ekim Kısa öykü: İlahi makine

02 Ekim  Kısa öykü: Olmaza sevdalananlar

25 Eylül  Kısa öykü: Geçmişin aynasında güzeller

18 Eylül Kısa öykü: Hanımefendinin küfürleri

11 Eylül  Kısa öykü: Mutlu kebap

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!
Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!