Gün geçtikçe ideolojik-politik kimlikleriyle Türkiye’nin “yeni siyasetini” eleştiren Batılı çevrelerle ve onların “içerideki müttefikleri” arasında bir ayrışma yaşanacağa benzemektedir. Paris’teki katliamın arkasından, Türk Başbakanı’nın hem yürüyüşe katılması, hem de önce Fransa basınına, bir gün sonra da Alman basınına yaptığı açıklamalar Holland ve Merkel’in konuyla ilgili konuşmalarıyla birlikte değerlendirilince bu konuda bazı ipuçları şimdiden görülebilir. Batılı siyasetçiler, haklı olarak “cinayetlerin İslam’la alakalı olmadığını” söylerken, teröristlerin Batı’da yetiştiğini hatta kendi vatandaşları olduğunu belirtme gereği duymuşlardı. Gerçekten hem teröristler Batı vatandaşıdır hem de ırkçı hareketler Batı’da taraftar toplayıp yükselmektedir.
Davutoğlu’nun, Türkiye’nin teröre karşı mücadele eden bir ülkenin Başbakanı olarak Paris’teki yürüyüşü, batı açısından Türkiye’nin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin, modernleşme süreciyle kazanımlarının bir “model oluşturması” hem Batı hem Doğu açısından bugün daha değerli hale gelmiştir. Türkiye’nin temsil ettiği birikimin “Batılı akıl” tarafından ihmal edildiğini veya ihmal edileceğini düşünmek en azından Batı’yı hafife almak olacaktır.
Teröre karşı olmak yetmez
Türk siyasetinde ve medyasında hakim konumda olanların, Türkiye demokratikleştikçe konum kaybettiklerini dikkate alırsak bu taifenin neredeyse “ümidi haline gelen” dilerinden düşürmedikleri “Türkiye yalnızlaşıyor” edebiyatı ciddi bir çelişkiye gebedir.
Bugün Avrupa ülkelerinin daha fazla üzerinde durdukları mesele şudur: ABD’nin Irak ve Afganistan işgaliyle başlayan süreçte yaptığı yanlışlar Batı sistemi için bölgede olduğu kadar, bütün Doğu-Batı ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açmıştır. Özellikle Suriye siyaseti bütünüyle yanlıştır ve bu siyasetin devam etmesinin bedeli IŞİD ve PYD gibi terör örgütlerinin vahşetinin yaygınlaşmasından başka bir netice vermeyecektir. Bu yanlış politikalar, Türkiye’nin bölgede terörü tasfiye etmeye dönük politikalarını,“çözüm sürecini” olumsuz etkilediği gibi, Irak’ı bütünüyle bir terör tehdidinin içine sokmuştur.
Terör etkisinin muhtelif sebeplerle bu bölgede kalmayıp, dünyanın başka ülkelerine de yayılma eğilimi taşıdığı ortadadır. Terör örgülerinin kendilerini meşrulaştırmak için kullandıkları “cihadist” sıfatı, yaptıkları eylem ve hareketler çeşitli istihbarat örgütlerinin politik müdahalesine açık yapılardır. Fanatik grupların, insanlık için nasıl bir tehlike olduğu bu bağlamda daha iyi anlaşılabilir.
Batı’nın tercihi ne olacak?
Burada şu hususların, daha açık bir şekilde görülebileceğini söyleyebiliriz. Bir, başta Fransa İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri Türkiye’nin bölge politikasının önemini fark edip önce Suriye konusunda yeni bir arayışa yönelebilirler. İki, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda olmasa bile, daha fazla işbirliği yapılarak “Müslüman-demokrat-modern bir toplum modelinin” bu coğrafyadaki istikrarsızlığa, dolayısıyla terörün beslendiği zemine karşı bir barış imkanı olmasını daha fazla önemseyebilirler daha fazla destekleyebilirler. Üç, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine verilecek desteğin “Batı-Doğu ilişkilerine” yeni bir anlam katacağını düşünerek, Türkiye’deki anti-demokratik unsurlara karşı daha mesafeli bir tavır alabilirler.
Bu eğilimlerin ortaya çıkması veya güçlenmesi, Batı’nın geleceği açısından da istikrar demektir.
Bütün bunları neye dayanarak mı söylüyorum? Bugün Türkiye’nin demokrasisini daha ileri taşıyacak dinamikler harekete geçmiştir. Çözüm süreci, militarist kurumların tasfiyesi, ekonomik ve toplumsal yapıda yaşanan dönüşüm süreçleri, yeni hamleler olarak ortadadır. Batı, ya bölgedeki istikrarsızlığı, Suriye’deki BAAS’In yaşamasına, IŞİD, PKK, PYD gibi örgütlerin yaygınlaşmasına sessiz kalarak, belanın büyümesine göz yumacak; ya da terörün karşısında Türkiye’nin temsil ettiği istikrara ya da barışa destek olacaktır. Bunun ilk şartı, Batı’nın bu istikrarsızlığı çeşitli servisler vasıtasıyla, kendi çıkarları için yönlendirmekten-kullanmaktan “vazgeçmesidir”. Bu durumda “Türkiye yalnızlaşıyor” diyenlerin yalnız kalması kaçınılmaz olacaktır.