Bir yabancı paranın yani ABD Doları’nın uluslararası piyasalarda değer kazanması ne anlama gelmektedir? Eğer ekonomilerin birbirinden kopuk olduğu bir dünyada yaşanıyor olsaydı bu sorunun cevabı oldukça kolay olabilirdi, fakat uluslararası para sisteminde doların konumu, altın standardından sonra oynadığı ‘standart’ rol dikkate alındığında buna cevap vermek kolay olmayacaktır.
Türk ekonomisi kendi üretim ve tüketim süreçlerini dengeli bir şekilde yürütecek üretim imkânlarına sahip olmadığı için, bilhassa enerji ihtiyacı başta olmak üzere ekonomisini geliştirmek, ihtiyaç duyduğu yatırım ve ara mallarını dışardan karşılamak için yabancı paraya ihtiyaç duymaktadır. Buradaki sorun bu dövizi karşılayacak miktarda yabancı para gelirine sahip olunmamasıdır. “Türkiye’nin cari açık sorunu diye bilinen probleminin temelinde, döviz üretimini sağlayacak ihracat ürünlerinin ithalatını karşılayacak ( şu anda ihracatın ithalatı karşılama oranı %75 civarındadır) hatta fazla vermesini temin edecek düzeye çıkmamış olması yatmaktadır.”
Ekonomiye müdahale mi!
“Bu sorunun çözülmesi için temel mesele ülke ekonomisinin sanayi ürünleri, üstelik ‘bilgi/sermaye yoğun ürünleri ihraç etmesi, yerli katma değer ağırlıklı yeni bir ihracata dayalı büyüme modeline’ geçmesi, bu yönde yapısal değişim politikalarını derinleştirmesi gerekmektedir. Yakın zamanlara kadar, ülkenin üretim unsurlarını harekete geçirecek alt yapıyı kurmakta gecikmiş olmanın maliyeti kolay ödenmiyor.’ Ekonomide bu yönde bir değişim stratejisine geçmekte gecikilmiş olmasına rağmen son yıllarda, bu yönde alınan mesafeler bilhassa ekonominin rekabet gücünü hızla yukarıya doğru çekmiş bulunmaktadır. İhracatımızın yaklaşık %50’sinin AB yapılmasının sebebi de budur.
Ekonomide, döviz fiyatlarında meydana gelen dalgalanmaların hemen bir kriz tartışmasına, yol açması sebepsiz değildir. Bunda, ülkemizde çok uzak sayılmayacak zamanlarda yaşanan dövize bağlı krizlerin hafızalarda bıraktığı izlerin meydana getirdiği olumsuz çağrışımların olduğu kadar, her olayı bir kriz belirtisi olarak görmeye, onu bu yönde yorumlamaya hatta neredeyse bir kriz çıksın diye bekleyen bir kadronun muhtelif medya ortamlarında yaptıkları kamuoyu oluşturma çabalarının da payı vardır.
Ekonomide makro göstergelerde her şey seyri içinde giderken bu tür çabaların ortaya çıkması çok önemli değildir, böyle durumlarda kriz çığırtkanlığı yapanlara kimsenin dönüp bakası da yoktur. “Ne zaman ki bir ekonomisinde, büyümede sorunlar ortaya çıkar, tasarruf oranları, yatırımlar, dış ticaret hadlerinde negatif eğilimler belirirse, uluslararası sermaye hareketlerinden ülke yeterince faydalanamaz hale gelirse o zaman durum farklılaşabilir. Üstelik bu durum, sadece ulusal ekonominin kendi iç şartlarındaki değişimle de sınırlı olmayan nedenlerle de ilgiliyse, o zaman küresel ekonomideki dalgalanmaların rolünü de dikkatlice izlemek gerekir.”
Nereye doğru?
Küresel çağda, ekonomilerin birbirine aşırı derecede hassas hale geldiği bir ortamda, ulusal ekonomilerin üzerinde ekonomik olmayan, doğrudan doğruya uluslararası siyaset merkezleri arasındaki mücadelelerin yansımalarının, hatta operasyonlarının devreye sokulabilecek olmasının da ihtimal dâhilinde olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Burada uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının, açıkladıkları haksız kararlarla ekonomi üzerinde baskı yaratmasından, piyasalarda tedirginliğe yol açacak bir kanaat oluşturmasından, uluslararası fonları yöneten finans kuruluşlarının piyasaları etkileyecek fon hareketlerinden, ülkelerin yatırım yapılabilirlik niteliğini zayıflatacak nitelikteki medya kampanyalarına kadar birçok unsurun harekete geçirilmesinden bahsedebiliriz.
Döviz fiyatlarındaki yükselmesi bütün bunlarla bağlantılı mıdır? “Dahası ABD Doları’nın Türk Lirası karşısında değer kazanması tek başına neyi ifade eder? Hatta döviz fiyatları tek başına ekonomide bir krize sebep olabilir mi ve böyle bir ihtimal karşısında alınacak tedbir yok mudur?” Bütün bu sorular bizi ekonomi hakkında belli başlı soruların cevaplandırılmasına götürmektedir.